Gün henüz aydınlamadan yollara düşüp, güneş battıktan sonra eve döndüğümüz şu günlerde zamanın acımasız davrandığı bizler için tutunacak dallar arıyoruz. Benim tutunacak dalım edebiyata olan tutkum, doymak bilmeyen okuma ve yazma arzum sanırsam. İşte bu yazımda geç keşfedilmiş, hayatın çemberinden defalarca geçmiş, ölümün kıyısında dolaşmış, sefaletin dibini defalarca görmesine rağmen her defasında çıkmasını bilmiş ve kendi deyişiyle büyük arzularla fakat küçük imkanlarla doğmuş Panait Istraiti'yi anlatacağım.
Kimilerine sorduğunuzda hiç bir çağrışım yapmaz, kimileri hatırlar gibidir. Çoğumuzun aklında "Arkadaş" kitabı ile yer edinmiştir. Rum bir kaçakçı ile geçimini çamaşırcılıkla sağlayan Rumen köylüsü bir annenin evladıdır. Kitaplarında hep annesine olan sevgisine ve vefa borcuna değinmiştir. Ama gün geldiğinde içindeki o dayanılmaz arzuları daha fazla dizginleyemeyerek anasını bir başına bırakıp 12 yaşında hayatının serüvenine çıkmıştır. Dünyayı ve insanları tanıma arzusu ile yanıp tutuşmaktadır. Fakat şu da bir gerçek ki; bir hayal uğruna çıkılan yol da çokça acılar çekecektir. Bugün ben de içimde ondaki gibi bir tutkuyla yanıp tutuşuyorum. Fakat onun 12 yaşındaki cesaretine 27 yaşımda birisi olarak henüz sahip değilim.
25 yıl süren avarelik döneminde meyhanelerde ayakçılık, çilingirlik, inşaat işçiliği, hamallık, boyacılık, gazetecilik, uşaklık gibi birbirinden farklı ve çile dolu işlerde çalışmıştır. İstanbul, Mısır, İskenderiye, Beyrut, Yafa, İbrail, Bükreş, Köstence, Atina, Fransa gibi pek çok yerleri beş parasız gezmiştir. 25 yıllık serüvenin sonunda en yakın arkadaşı Mihail'in kaybının acısı, düş kırıklıkları, buruk sevdaları ve büyük bir ümitsizlikle boğazını keserek yaşamına son vermeye çalışmıştır. Fakat 1921 yılında ünlü Fransız yazar Romain Rolland'a yazdığı mektup hayatının seyrini değiştirmiştir. Ve talih bu müthiş öykülerin yazarını edebiyat dünyasına kazandırmıştır. 12 yaşında çulsuz olarak ayrıldığı ülkesine yıllar sonra büyük bir yazar olarak dönmüştür.
Hayat Yollarında kitabında 12 yaşındaki bir çocuğun meyhaneye çırak olarak girip yetişkin bir adam olarak çıkışını okuduk. Sokak Kızı kitabında iki çocuğun aynı kıza aşık olup bir gün onları terk etmesinden sonra yaptıkları kader arkadaşlığını okuduk. Yıllar sonra sevdikleri o kızı bir Orospu olarak bulduklarında kaderlerinin tepetaklak oluşunu, aşırı sevginin insanlara nasıl zarar verdiğini okuduk.
Onun eserlerinde korkusuz bir çocuğun geçim derdini, anne sevgisini, yaramazlıklarını, şairliğini, koşulsuz sevgisini, dürüst ve namuslu kalma çabalarını, varını yoğunu paylaşmasını, açlığı, yoksulluğu, çaresizliği fakat tüm olanlara rağmen hayattan zevk alma kabiliyetini, her gün yeniden yeşeren ümidini, güzel günlerin geleceğine dair beklentilerini bulabilirsiniz.
Ben de herkes gibi Arkadaş kitabı ile Istrati'yi tanıdım. Bitirdiğimde rüyadan uyanmak istemedim. Çünkü okurken kendimden geçmiştim. Yazarlar hakkında eleştirel veya kitaplarını yorumlayan yazıları sevmem. Herkesin yaşam derdi, hayal gücü, idealleri ve hayat felsefesi birbirinden farklı olduğu için her yazarın kendi özgü güzelliği vardır. O yüzden benim amacım Panait Istrati diye bir büyük yetenek var demek. Ve hâlâ okumayanlar varsa bir kez daha düşünmeye sevk etmektir. Yazımı bitirirken Arkadaş kitabından altını çizdiğim ve ne kadar aynı düşünce dünyasına sahip olduğumuzu gördüğüm cümlelerini paylaşacağım. Ruhun şad olsun Balkanların Gorkisi...
"Hayatın büyüklüğü dediğin de neymiş? Bizim gibi yoksul insanlara mı kalmış öyle şeylerle uğraşmak? Benim iki frankla boğaz tokluğuna günde on beş saat didinmemin neresinde büyüklük? Papazlar gibi başını kitaptan kaldırmıyorsun da ne geçiyor eline bu okumalardan? Bakkal Elia'nın imzasını atmaktan başka bir şey bildiği yok ama, milyoner olmuş." (Arkadaş, syf. 11)
"Adrian , hayatı nasıl anladığını annesine açıklamaya bir hayli çalışmıştı ama boşuna: Edebiyatı ve güzel sanatları sevmek; yeryüzünün güzelliklerini tatmak; insanları ezenlerin saflarında yer almamak; onun için de maddi bakımdan azla yetinmek; doğruluktan ayrılmamak; insanlarla kardeşçe geçinmek; iyi bir arkadaşa bağlanmak; çevresine elinden geldiğince iyilik yapmak..." (Arkadaş, syf. 12)
"Bir insanı tanıyabilmek için ilkin onu sevmek gerek. İlgilendiğimiz insanlar bize kendilerini sevdirirler, böylece onları tanımamıza olanak verirler. Bütün kalpleri açan ancak sevgidir bence" ( Arkadaş, syf. 31)
"Sefalet; şu içinde yüzdüğüm dipsiz yoksulluk ve pislik değildir. Sevdiği hayatı sürdürmek için bütün olanaklara sahip olduğu halde, bunu yapamayan insanın durumudur." ( Arkadaş, syf.65)