25 Ekim 2014 Cumartesi

Üsküdara Gider iken...

Sabah güneşi penceremin kenarından süzülmüş odama,
Güzel bir günün habercisi gibi.
Her şey bir kenara, dertler çekmecede, stres sakız olmuş ağızda
Elimde kitabım Üsküdar ile buluşmaya geç kalmamalıyım.
Mihrimah Sultan beni bekler,
Tarih kazınmış  o daracık sokaklar,
İnsan seli akarken üzerime ufak bir tebessüm yüzümde,
Maneviyat kokan semtin, gönlü zengin insanları...

Kariyer illeti yapışmış enseme,
Hayallerim aklımın hep bir köşesinde.
Ne güzel olurdu Mihrimah'a bakan bir sokağın köşesinde
küçük bir sahaf dükkanı
Okunmuş kitaplar bir rafta, içinde küçük küçük notlar
Kim bilir kaç kişinin anısı var  sayfalarda
Aradığı küçük mutluluklar olan insanlar ile dolar o fakirhane
Zenginlik dediğin para ile değil insan sevgisi ile ölçülür oralarda.

Sonra atarsın kendini meydana,
Bir esnaf lokantasında sade ama lezzet dolu sofrada bulursun kendini
Beyaz keten örtüler, biraz pilav biraz ciğer
Çok şey mi istiyoruz bu hayattan
Ekmek kırıntıları attığımız güvercinler kadar mutluluğu hak etmiyor muyuz?
Laf lafı açarken dostların kahvehanesinde
Yad ediyoruz geçmişi özlemle,
Çocukluğumuzdaki masumiyet yok belki yüzümüzde,
Kalbimiz kanıyor belki sevda kırıklarından,
Batıyor bedenimize...

Bir sela işitiyorsun caminin avlusunda
Kendine geliyorsun birden.
Ah yalan dünya, derdin ile kederlenirken unuttum yaşamanın kıymetini
Ne üç kuruş para, ne yarım kalmış sevda
İstiyorum ki mutluluk kâr kalsın yanıma...



24 Ekim 2014 Cuma

Biraz Emek, Biraz Hayal = Mutluluk

                Güneş doğmadan başlıyormuş ya hayat. Sabahları işe giderken göz aşinalığı hep aynı insanlara denk geliyorum. Metroda bir kenara kıvrılmış kestiriyorlar. Elleri nasır tutmuş, taş kesilmiş. Yüzlerinde yılların yorgunluğu. Çocuk iken hiç düşünmezdim akşam sofraya oturduğumda bu güzel yemekler nasıl önüme geliyor diye. Babam hiç konuşmazdı sofrada. Ben hep anlatırdım bir şeyler. Mahalle maçında attığım golleri, miskette üttüğüm çocukları...Babam dinlemezdi belki ama bir gözü haberlerde bir gözü bende dinliyormuş gibi başını sallardı.

                    Erken kalkıyorum babamdan. Ben evden çıkarken, o iki büklüm yatağa kıvrılmış yatıyor. Dile kolay kırk yıl. Başarısız olmadı mı, hayal kırıklığına uğramadı mı, patronları gururunu kırmadı mı? Elbette oldu bunlar. Ama hiç bir zaman pes etmedi. Etseydi belki bugün onların halinden anlayan bizler olmayacaktık. Bir şeyi başarmak için aynanın karşısına geçip kendi yüzümüze bakmaya gerek yok. Gözlerinin altı torba torba olmuş, elleri nasır tutmuş, saçları kırlaşmış o adamlara bakmak yeterli sanırım. Meyvesi olmasa da gölgesi yeter. Arkamızda dursunlar da...

                      Elim cebimde ılık rüzgarı karşıma almış ilerler iken sabahın köründe çocuğunun çantasını sırtına almış, elini sımsıkı tutan analar geçiyor yanımdan. Çok şükür diyorum, çocukken bizi servise bırakan değil, okula kadar taşıyan analarımız vardı diye. Ömür boyu tatili olmayan, mesaisi bitmeyen vefakar emekçiler. Kocasını işe, çocuğunu okula uğurlayan elleri öpülesice insanlar. Yapamıyorum lanet olsun. Hayallerim var benim, rahat bırakın kendi yoluma gideyim diyemiyorum. En ufak bir yanlışımda ben bu işi yapamayacağım diye umutsuzluğa kapıldığımda ceketimi omzuma atıp terkedemiyorum bulunduğum yeri. Bir vefa borcudur boynuma asılmış.

                        Yaş olmuş 25, hayalleri uçurtma diye salmışız masmavi göklere. Sımsıkı tutuyoruz ipini aman kaçmasın. Rüzgar kimi zaman tersine esiyor, savruluyoruz, Kimi zaman başkasının uçurtmasına takılıyor, aynı gökyüzünde iki yürek tek uçurtma oluyorsun. Kaybetmiyorsun içindeki o masum çocuğu. Alın terin en büyük sermayen, kahkahan tek silahın bu rekabetçi dünyada. Bir kenara not et unutmamak için. Yapacaklarım, harcanan emeklerin mükafatı...
                       

                       

19 Ekim 2014 Pazar

Beni Bana Sor...

               Çok şey vardı kafasında O'na dair. Gözlerinin önünden o kadar çok kız geçti ki; onun olmayan, olmayacak olan. Hep uzak durdu o insanı boğan kalabalıklardan. İlk görüşte kim kimi tanımış, kalabalığın içinde gözüm seni nereden ısırıyor diye bakarken pat kendini bulmuşsun ilişkinin içinde. Kim bilir kaç kez doğru adamı buldum derken aslında  attan inip eşeğe bindiğini farketmişsindir. O yüzden hep haddini bildi ne at oldu ne de eşek.  Eşeksen semer vuran çoktur, at isen bacağın kırıldığında kafana sıkarlar. Yalnız oldu, o yüzden her zaman...

                 Bukowski'nin romanlarındaki o dişleri kırık, usları kırık adamlar olmak işine geldi. İnsan kalabalığından uzak, aynalardan kaçan, bir köşede kendi başına hayatını sürdüren hergele olmaktı en kolayı. Başarının bir anlamı yoktu, yaşanılan zorluklar olmayınca. Maddiyat her zaman canımızı okudu, hayaller yarınlara ertelendi, sevdiğimiz kızlara uzaktan el sallamak ile yetindik. Birileri mutluluğu gümüşten tabaklarda tadarken, biz sefaleti ekmek arası yapıp yedik.

                   Her şeye rağmen bir parça huzur vardı hayatımızda. Hayat bize hastalıkta da, ölümde de bir çıkış yolu olduğunu gösterdi. Geride bıraktık kaybettiklerimizi, yeni bir sayfa açmadık belki hayatlarımıza ama daha; dikkatli tuttuk kalemimizi. Kim ne derse desin, Murat budur arkadaş. Gamsızdır biraz aramaz sormaz arkadaşlarını kimi zaman. Söyleyecek sözü yoktur belki, belki de yalnız kalmak en iyisidir o zaman. Düğünlerden hep uzak durmuştur, çünkü ona sıra ne zaman gelecek bilmez. Hayal etmek gerçekleştirmekten daha çok işine gelir. Başarılarından gurur duymaktan çok, kaybettiklerine hayıflanmayı öğrenmiştir çünkü.

                    Hayat karmaşık olmayacak onun için. Rutinleri olacak ama plan dahilinde değil. Evden işe işten eve bir hayat. Az ama öz arkadaşlar, yenilerine gerek yok. Çünkü vakti yok tanımaya, inancı yok güvenmeye. Aşk mı ? Kitaplarda okurken her zaman zevk duyar, filmler de ise birkaç damla gözyaşı dökmeyi ihmal etmez. Beklemek işine gelmez, o yüzden buluşmalara gitmemeyi yeğler. Uzaktan iyidir ama tanısanız tam bir ibnedir. Okur okumasına da, dibine ışık vermeyen mum gibidir çoğu zaman. Umut verir insanlara, yarı yolda bahaneleri hazırdır ilk durakta iner her zaman. O yüzden hak ettiğini söyleyemem mutluluğu. Hem nedir ki mutluluk. Kaç paradır, tadı nasıldır, bizim semt pazarında bulunur mu onu bile bilmez.

                     Yıllar yılı geçti anlamadan etmeden. Tel tel dökülmeye başladı saçları eline, aklar çoktan düşmüştü zaten. Para, seks ve futbol muhabbetleri sarmaz oldu eskisi gibi. Kariyer desen koy götüne, ne olacak bu çocuğun hali anlamadım ki! Varsa bir bilen el versin, yetmez ise akıl. Ama ümit vermesin. Çünkü karnı tok, gönlü aç, biraz sevgi biraz da ilgiye muhtaç...
                 

14 Ekim 2014 Salı

Gidenlerin Ardından

Masam her zaman ki gibi çarşamba pazarı
Bulamıyorum o çok sevdiğim dolma kalemi
Gözüm takılıyor kenardaki resme
Hep bir arada gülen mutlu yüzler ve birden hayallerde bulurum kendimi
****
Bir daha olmayacak kahkahalar inletir odamı
Dedemin poğaçaları kokar o daracık mutfak
Anneannem elinde mısırlarla gelir tarladan
Biz torunlar yapışır eteğine şefkat kokan ellerini koklarız
Annem seslenir kapının eşiğinden yıka ellerini sofraya oturuyoruz
Helal lokma var tabakta, bir parça anne sevgisi
Babam baş köşede her zamanki gibi...
****
Gece olurdu yıldızları alırdık koynumuza
Kuzular say say bitmez
Masallar birbiri ardını izlerdi.
Çocuktuk işte hiç büyümeyecekmişcesine yaşardık
Bizi omzunda gezdiren adamların yaşlanmadığı bir dünya hayal ederdik.
Engeller her zaman vardı tabi bizi sırtlayan babalarda...
****
Şimdi gidenlerin resimleri baş köşede
Hatıralar kalbimizde, gözyaşları usul usul akarken mendile
Radyoda çalan bizim şarkımız
Elbet bir gün kavuşacağız, bu böyle yarım kalmayacak...

12 Ekim 2014 Pazar

Kısa ama Öz...

              Zaman bir kum tanesi gibi avucunun arasından akıp giderken, aynadaki yüzün yıllara meydan okumaya direnir. O gün gelir bir kalp çarpıntısı ile başlar herşey. Aklın kalbine söz geçiremez, dünyayı toz pembe görmeye başlarsın. Hem görmeyip de ne yapacaksın. Bu ömür çalışarak, iki lokma ekmeğin peşinden koşarak, üç kuruş paranın hesabını yaparak geçmez ya.

              Sıcacık bir yuva, boy boy çocuklar, mutlu bir aile, gülen yüzler...Bugün bunların hepsini bir arada görme fırsatım oldu. Amcalarımın, halamın çocukları ile bir araya geldiğimizde birlikteliğin tadını almayalı yıllar olmuş onu anladım. En son böyle bir araya geldiğimizde kimimiz yerde emekliyordu, kimimiz okula yeni başlamıştı, kimimiz de daha ergenliğine yeni girmişti. Şimdi ise kendi ayakları üzerinde duran bir düzine insan, biz oturup sohbet ederken etrafımızda koşuşturan dünyalar güzeli çocuklar. Babalar dede, anneler nine olmuş, kuzenler anne, baba velhasıl kelam geniş ve mutlu bir aile olmuşuz.

               

              

4 Ekim 2014 Cumartesi

Hayat Bayram Olsa

            Bir bayram daha geldi çattı. Çocuk iken duyduğum heyecan var mı içimde zannetmiyorum. Nerede o eski bayramlar diyenler vardı ya çocukluğumuzda aynen katılıyorum. Hiçbir zaman olmayacak. Mesela bahçesinde top koşturduğumuz anneannem yok artık, dedem artık daha yaşlı ve daha yalnız...O bahçede koşturan küçücük çocuklar iş, güç, çoluk çocuk sahibi oldu. Değişmeyen bir şey kaldı belki de; her bayramın 2. günü tüm aile bir araya gelmemiz.

              Sabah kimileri bayramlığıyla, kimileri pijamasıyla koyuldu  caminin yoluna. Çocukluk arkadaşlarımla kıldım namazı aynı safta. Aylardır görmediklerimle bayramlaştım. Namazdan sonra caminin önünde belki göremediklerimiz kalmıştır diye beklerken, bir de baktık saadet zinciri oluşturmuşuz. Herkes sıraya girip bayramlaşıyor. Kaybettiğim maneviyatı ak sakallı amcanın sıcak elinde tekrardan hatırladım. Ekmek kuyruğundan, börek sırasına kadar her şey aynıydı değişen bir tek bizlerdik.

                4 yaşındaki kardeşim bayram geldiğinde dedeye gidileceğini biliyor artık. Gözlerindeki o heyecan ne kadar da tanıdık geliyor bana. Kahvaltı sofrasındakiler belki değişmiyor ama bayram ya tadı bir başka. Unutuyorsun geçmişi, geleceği. Birkaç gün de olsa hayat sana da bayram. Kimileri dana, kimileri tosun biz ise her bayram olduğu gibi karı-kız kesmeye devam.

                  El öpen çocuklar iken, hangi ara harçlık verecek yaşa geldik anlayamadım. Akşam bültenlerinde yine türlü türlü haberler bizi bekliyor. Bayramın değişmeyen klasikleri. Alışveriş merkezleri tıklım tıklım mutluluk tacirleri iş başında, akıllı telefonların flaşları durmak bilmiyor. Bayram belki hepimizin bayramı ama Suriyeliler'e sormak lazım bir de. Bu bayram camekan vitrinlere bakarken daha dikkatli bakın, tek göreceğiniz etiket fiyatına % bilmem kaç indirimli kıyafetler değil, köşebaşında soğuktan titreyerek dilenen mülteciler de olabilir.

                   Zaten Barış abi'den sonra bayramlar kabak tadı vermeye başlamıştı. Adam olacak çocuklar mütahit, hanım hanımcık kızlar televole kızı olunca memleket hepten çekilmez oldu. İşte böyle bayramlardan birinde elimde kitabım, masamda okunmayı bekleyen 13 kitap bakıyoruz birbirimize. Hoparlörde nostalji kulağımın pasını siliyor: Bütün dünya buna inansa bir inansa hayat bayram olsa. İnsanlar el ele tutuşsa, birlik olsa uzansak sonsuza....

Bir insanın ölümü düşünmek için haklı bir sebebi olabilir mi?

2021 yılında hiç blog yazmamışım. Ne olacak benim bu üşengeçliğim bilmiyorum. Halbuki eskiden her Allah'ın günü bir şeyler yazardım. 20&...