Bu aralar etrafta olup bitenlere kulak kabartmasam da ister istemez duyuyorum bazı şeyleri. Bu çocuğun derdi nedir, böyle karamsar düşünceler ile nereye varmaya çalışıyor gibilerinden tepkiler almıyor değilim. Aslında her şey yolunda. Her sabah aynı saatte evden çıkıp 45 dakikalık metro yolculuğunda iki büklüm kitap okumaya çalışırken, ne kadar şanslı bir insan olduğumun farkındayım. Yükselen gökdelenlerin arasında iyi bir kariyer ve bol kazanç beni bekliyor belki de. 30 yaşıma doğru eğer evlenebilecek cesareti bulur veya bana evet diyebilecek kadar saf birini bulursam mutlu bir yuvam neden olmasın.
Karamsar değilim sadece aşırı sorguluyorum. İyi bir kariyerin tüm kapıları açacağı, fazla malın göz çıkarmayacağı, cebin dolduktan sonra gerisinin teferruat olduğu bir toplumda üzerime düşen maskemi takıp bana verilen rolü layıkıyla yerine getirmek. İşte tüm sıkıntı burada başlıyor. Medeniyetten zehirlenmemek uğruna geride durmak istiyorum. Kendimce bir savunma mekanizması geliştirmişim. Sevdiğim kitapların karakterlerinde kendime yoldaş buluyorum. Bu da yalnızlığımın sürekli olabileceği riskini doğuruyor. Cebimdeki telefonu ya acil durumlar için kullandım ( aslında hiçbir zaman acil bir durum olmadı) ya da vaktimi yalnız geçirmek yerine bir arkadaş ile geçirmek istediğimde onlara ulaşmak için.
Yaşama sevincinin aslında insan ilişkilerinden kaynaklandığını sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Beki de bu yüzden sevgilimizden ayrıldıktan sonra hemen yeni bir tanesini aramaya başlıyoruz. Hayatımız güzel bir söze, etkileyici bir senaryoya atıfta bulunarak geçiyor. Mutluluğumuzu ve başarımızı insanların gözüne sokmaktan çekinmiyoruz. Kızların odun dediği sevgilileri ile sinemada çift kişilik koltuklarda romantik film izlemesi nasıl bir çelişki ise, cebimizdeki kredi kartına güvenerek çıktığımız seyahatlerde o derece gereksiz geldi bana hep.
Annem şaka ile karışık seni yetiştirirken nerede hata yaptım diye sorduğunda tek yaptığım yerimden kalkıp yatağa gitmek oldu. Sanırsam pembe dizileri izlemeyi bıraktığım günden beri hayatın boku çıktı. Arada starbucks'a gidip kahve içerek mutluluk hormonlarımı arttırmalıyım. Alışveriş merkezlerinde kitapçılar yerine sanırsam biraz da ışıl ışıl parlayan vitrinlere de göz atsam iyi olacak. Normalleşme açısından bunlar şart. Belki o zaman ait olduğum hayata tekrardan kavuşabilirim.
Karamsar değilim sadece aşırı sorguluyorum. İyi bir kariyerin tüm kapıları açacağı, fazla malın göz çıkarmayacağı, cebin dolduktan sonra gerisinin teferruat olduğu bir toplumda üzerime düşen maskemi takıp bana verilen rolü layıkıyla yerine getirmek. İşte tüm sıkıntı burada başlıyor. Medeniyetten zehirlenmemek uğruna geride durmak istiyorum. Kendimce bir savunma mekanizması geliştirmişim. Sevdiğim kitapların karakterlerinde kendime yoldaş buluyorum. Bu da yalnızlığımın sürekli olabileceği riskini doğuruyor. Cebimdeki telefonu ya acil durumlar için kullandım ( aslında hiçbir zaman acil bir durum olmadı) ya da vaktimi yalnız geçirmek yerine bir arkadaş ile geçirmek istediğimde onlara ulaşmak için.
Yaşama sevincinin aslında insan ilişkilerinden kaynaklandığını sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Beki de bu yüzden sevgilimizden ayrıldıktan sonra hemen yeni bir tanesini aramaya başlıyoruz. Hayatımız güzel bir söze, etkileyici bir senaryoya atıfta bulunarak geçiyor. Mutluluğumuzu ve başarımızı insanların gözüne sokmaktan çekinmiyoruz. Kızların odun dediği sevgilileri ile sinemada çift kişilik koltuklarda romantik film izlemesi nasıl bir çelişki ise, cebimizdeki kredi kartına güvenerek çıktığımız seyahatlerde o derece gereksiz geldi bana hep.
Annem şaka ile karışık seni yetiştirirken nerede hata yaptım diye sorduğunda tek yaptığım yerimden kalkıp yatağa gitmek oldu. Sanırsam pembe dizileri izlemeyi bıraktığım günden beri hayatın boku çıktı. Arada starbucks'a gidip kahve içerek mutluluk hormonlarımı arttırmalıyım. Alışveriş merkezlerinde kitapçılar yerine sanırsam biraz da ışıl ışıl parlayan vitrinlere de göz atsam iyi olacak. Normalleşme açısından bunlar şart. Belki o zaman ait olduğum hayata tekrardan kavuşabilirim.