30 Kasım 2014 Pazar

Karamsarlık mı? Hadi canım sizde...

           Bu aralar etrafta olup bitenlere kulak kabartmasam da ister istemez duyuyorum bazı şeyleri. Bu çocuğun derdi nedir, böyle karamsar düşünceler ile nereye varmaya çalışıyor gibilerinden tepkiler almıyor değilim. Aslında her şey yolunda. Her sabah aynı saatte evden çıkıp 45 dakikalık metro yolculuğunda iki büklüm kitap okumaya çalışırken, ne kadar şanslı bir insan olduğumun farkındayım. Yükselen gökdelenlerin arasında iyi bir kariyer ve bol kazanç beni bekliyor belki de. 30 yaşıma doğru eğer evlenebilecek cesareti bulur veya bana evet diyebilecek kadar saf birini bulursam mutlu bir yuvam neden olmasın.

              Karamsar değilim sadece aşırı sorguluyorum. İyi bir kariyerin tüm kapıları açacağı, fazla malın göz çıkarmayacağı, cebin dolduktan sonra gerisinin teferruat olduğu bir toplumda üzerime düşen maskemi takıp bana verilen rolü layıkıyla yerine getirmek. İşte tüm sıkıntı burada başlıyor. Medeniyetten zehirlenmemek uğruna geride durmak istiyorum. Kendimce bir savunma mekanizması geliştirmişim. Sevdiğim kitapların karakterlerinde kendime yoldaş buluyorum. Bu da yalnızlığımın sürekli olabileceği riskini doğuruyor. Cebimdeki telefonu ya acil durumlar için kullandım ( aslında hiçbir zaman acil bir durum olmadı) ya da vaktimi yalnız geçirmek yerine bir arkadaş ile geçirmek istediğimde onlara ulaşmak için.

                Yaşama sevincinin aslında insan ilişkilerinden kaynaklandığını sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Beki de bu yüzden sevgilimizden ayrıldıktan sonra hemen yeni bir tanesini aramaya başlıyoruz. Hayatımız güzel bir söze, etkileyici bir senaryoya atıfta bulunarak geçiyor. Mutluluğumuzu ve başarımızı insanların gözüne sokmaktan çekinmiyoruz. Kızların odun dediği sevgilileri ile sinemada çift kişilik koltuklarda romantik film izlemesi nasıl bir çelişki ise, cebimizdeki kredi kartına güvenerek çıktığımız seyahatlerde o derece gereksiz geldi bana hep.

                   Annem şaka ile karışık seni yetiştirirken nerede hata yaptım diye sorduğunda tek yaptığım yerimden kalkıp yatağa gitmek oldu. Sanırsam pembe dizileri izlemeyi bıraktığım günden beri hayatın boku çıktı. Arada starbucks'a gidip kahve içerek mutluluk hormonlarımı arttırmalıyım. Alışveriş merkezlerinde kitapçılar yerine sanırsam biraz da ışıl ışıl parlayan vitrinlere de göz atsam iyi olacak. Normalleşme açısından bunlar şart. Belki o zaman ait olduğum hayata tekrardan kavuşabilirim. 

23 Kasım 2014 Pazar

İnecek Var Durdurun Dünyayı...

               Yıllardır bir bunalım içindeyim. Fakat çok şükür içimdeki efkarı biraz yazarak, biraz okuyarak biraz da gülerek dağıtabiliyorum. Ayak uyduramıyorum durmaksızın değişen dünyaya. Teknolojinin hızına yetişemiyorum, peşinden koşacak da hevesim yok zaten. Her şeyi bir kenara bıraktım, cebimde akıllı telefon yok, ısrarla direniyorum. 24 ay taksitle alıp, göt cebimde taşıyacak kadar mütevazi bir insan olamadım. 17 yıllık emeğimin 45 katlı betondan bir plazada takım elbise giyerek sonuçlandığını görünce anladım. Kendimi özgür kılmak için verdiğim mücadele altın kafese girerek sonuçlandı. Her şeyden vazgeçmeye hazırım. Kariyerimden, para ile olan mücadelemden, sevebileceğim kızlardan...Fakat doğup büyüdüğüm şehre olan inancımı, sevgimi ve hayallerimi kaybedebileceğimi düşünmezdim.

                 Her zaman semtime sahip çıktım. Kızdığım zamanlar olmadı değil, acımasız olan semt değil, zamandı. Sevdiğim insanlar bir bir terk etti bizi. Yepyeni binalarda oturmak için sattılar evlerini, bırakıp gittiler bizi. Veresiye borcuna sahip çıkan mahalleli kalmadı artık. Muharrem ayında eve gelen aşurelerde gözle görülür bir azalma var. Çocukların seslerini kestiler betonarmelerin içinde. Tepesine çıkacağımız incir ağaçları yok artık. Mahalle sakinleri rahat etsin diye otopark yaptılar. Cami cemaatinden, küçük bakkalına kadar hiçbir şey aynı değil artık.

                   Kitapçı da gezerken elimde tarih kitabı geçmişi özlemle anarken, iki tane genç kız bitiverdi yanımda. Harıl harıl tartışıyorlar. Birinin elinde Miley Cyrus, diğerinin elinde Justin Bieber'ın otobiyografisi. Hele bir tanesi öyle bir söz sarf etti ki ; "Ya Justin'in son saç stili ile yazdığı kitabı hangisiydi? " Ulan dedim kendi kendime bu kızların yaşadığı kafayı bonzai içenler yaşamıyor. Yarın bunlar üniversite okuyacak, iş sahibi olacak, anne olacak. Acaba nasıl bir dünya bekliyor bizi...

                     Kitapçı'dan çıktım dedim taze bir hava alayım. Üsküdar'ın havası bağımlılık yaptı bende. Ama dedim marmaray ile Sirkeci'ye geçeyim. Oradan vapur sefası oh miss.. Fakir olsakta İstanbul hepimizin İstanbul'u değil mi? Değil anasını satayım. Çünkü güzelim şehrin her gün am.na itina ile koyuluyor. Kumar masası gibi düşünün İstanbul'u. Adımını atan varını yoğunu koyuyor masaya. Kimileri kaldırımlarda, metrobüs üst geçitlerinde  işportacı, bildiğin hayata zar atıyorlar. Bir yere yetişmek için bavula tıkıştırılır gibi otobüse biniyor insanlar. O da yetmezmiş gibi, bir de boşlukları dolduramadıkları için şoförden azar işitiyorlar. Vapurda kuşlara bütün simit atan gerizekalılar söz de sevaba giriyor. Eminönü'nde yıllardır hamallık yapmaktan başını kaldırıpta Süleymaniye'yi göremeyenlerin, tarihini bir haftalık geziye gelen turistler kadar bilmeyenlerin yaşadığı bir şehirde. Geleceğe umut ile bakmaya çalışıyorum.

                     Yok kardeşim 24 yaşımda bohçamı alıp Trabzon'a gidesim var. Memur olurum, azıcık aşım ağrısız başım. Boztepe'de eşsiz deniz manzarasına karşı alırım semaver çayımı. Çıkarım yaylaya dağ havasını ciğerlerime çekerken okurum kitabımı. Yeşile doyarım, denize bakar geçmişi yad ederim. Ta ki birileri rant için gelip oranın da içine edene kadar. Geçen gün annem bana özgüvenim olmadığını söyledi. Tuttuğumu koparmam lazımmış bu hayatta bir yerlere gelmek için. Bu hayatta herkes tuttuğunu kopartırsa kimseye tutacak bir şey kalmayacak ki. Bir yerlere gelmek istediğimi kim söyledi. Ben kendim olmak istiyorum, mutlu olmak istiyorum. Para olmadan mutluluk olmaz diyecekseniz s.ktirin gidin demek geliyor içimden ama demiyorum.

                   Daha lüks yaşamak için, araba almak için, starbucks'ta kahveye 10 lira vermek için, alışveriş merkezlerini tıka basa doldurmak için para harcıyoruz. O parayı kazanmak için çalışıyor, çalışmak için diploma alıyoruz. Evet kardeşim ben sistemi eleştiriyorum. Ama eleştirirken de aynı boku kendimin yediğiminde farkındayım. İşte bu yüzden başarısız oluyor halk hareketleri. Çünkü kendi ağzından çıkana kulağın bile inanmıyorken, boşver daha iyi bir dünyanın hayalini kurmayı, mutlu olmayı.Hepimiz aynı kervanın yolcusuyuz. Vaktini doldur ve arkanda
pisliğini bırakarak elveda de dünyaya...

17 Kasım 2014 Pazartesi

Hayaller Dükkanı

              Yıllar önce serüven annemin Şeker Portakalı'nı hediye etmesi ile başladı. Okuldan sonra sokak aralarında top peşinde koşarken ,hayal dünyama futbol topundan başka şeylerde girmeye başladı. Bu zamana kadar sayfa aralarında geçti ömrüm, kitap ayraçlarının kenarlarına aldığım notları gülümseyerek hatırladım. Dertler kursağıma kadar geldiği her anda derin bir nefes almasını bildim. 2 yıl oldu okul biteli. 2 yıl göz açıp kapayıncaya kadar geçti belki ama içine çok şey sığdırdım. Yüzlerce yeni kitap girdi ömrüme, tertibim dediğim onlarca askerlik dostum oldu, emeğimle kazandığım helal paranın hiçbir şeye değişilmeyeceğini öğrendim.

                Kendime yalan söylemeyi bir türlü beceremedim. Kimse sormadı bana ne istediğimi. Hep birileri örnek gösterildi. Küçük hayallerim büyük başarıların hep gölgesinde kaldı. Beni bilenler bilir, heyecan ile anlatırım aklımdan geçenleri. Yüzüm kızarır biraz, utandığımdan mı desem, fıtratımdan mı bilemedim. Ailemin istediği bir evlat yolunda olmaya gidiyorum sanırsam. İyi bir şirkette, güzel bir pozisyonda, bol mesaili, takım elbiseli Murat olarak emin adımlarla ilerliyorum. Her sabah küfrederek uyanıyorum, sabah 7 metrosuna koşarak yetişiyorum, saat tam 7:32'de Levent'te iniyorum. Büyükdere caddesinde 3 dakika yeşil ışığın yanmasını beklerken ömür biçiyorum kendime. Şans denilen şey nedir? Hep beklediğim fırsatın ucundan tuttum fakat mutluluk geldi mi?

                   Yalan yok, sabır taşımın çatlamasını bekliyorum. Uslu ve söz dinleyen çocuk olmaktan vazgeçeceğim günlere az kaldı. Yüksek lisansıma başlasam, dersten sonra bir gün Üsküdar'da, bir gün Kakıköy'de soluklansam. Demli çayımı içerken beyaz sayfalara hikayelerimi yazsam. Sevdiğim kız için birkaç satır karalarım belki. Söylemeye cesaret bulamıyorum, belki yazarsam ağzımdan çıkacak kelimelerden daha etkili olur. Fakat ona verebileceğim ne var ki diye düşünmüyor değilim? Kariyer yükselen bir grafik değil de sabit veya inişli çıkışlı olacak. Zora ve strese gelemeyeceğim. Parasızlığa alıştığımdan dert etmeyeceğim peki ya o? Çok laf ettiğim babam kadar babalık yapabilir miyim ki...Hayat akışına bırakmaya gelmiyor azizim. O yüzdendir bu düşüncelerim.

                      Uykusuz geceler bırakmıyor yakamı, hayallerimi ertelemeye devam ediyorum. 17 yıl niye dirsek çürüttüm, ne için aldım o diplomayı. Ay sonu bankamatikte gördüğüm rakamlar yüzümde sadece 15 dakikalık gülümsemeye sebep oluyor. Sonrası malum...Üç kuruş paraya, bir takım elbiseye, bankadaki biriken mevduata, bizi değil kariyerimizi seven kadınlara hayallerimizi sattık ya. Helal olsun...

                     

2 Kasım 2014 Pazar

Kardeşim Dila'ya...

           Bu hayatta hep yalnız başıma yürüyeceğimi düşünürken bir gün beklenmedik bir misafir çıkageldi evimize. Yeni hayaller kurduk, varolan sıkıntıları unuttuk yüzümüz biraz olsun güldü. Biraz olsun da üzüldük, kolay değildi. Dışarıda fırtınalar, yağmurlar ve soğuk; sizin elinizde küçücük bir fidan...İlgi ister, sevgi ister, elinden tutulsun ister.

            Önceleri kendi geleceğimi düşünürdüm. 24 yıl nasıl oldu da geride kaldı diye bakıyorum arkama. Her zorluğun üstesinden bir şekilde gelmişiz. Parayı dert ettiğimizde hızırlar yetişti imdadımıza, hastalıkta şifa olanlar hep yanımızdaydı, sevincimizde sarılacağımız, üzüntümüzde omuzunda ağlayacağımız dostlarımız her daim arkamızdaydı. Hayatımın temellerini zor da olsa attım. Şimdi sıra kardeşimde.

             Televizyonlar ve gazeteler bize kolay kazanılmış hayatları satıyorlar. Ben kardeşime kendi hayatını kazanması için yardım edeceğim. Sıradan bir insanında fark yaratabileceğini, abisi gibi sadece hayal kurmayı değil, onların peşinden koşması gerektiğini de bilecek. Diploma almak için değil, öğrenmek için okuyacak. Bizim gibi mezun olduktan sonra sudan çıkmış balığa dönmesin diye. Okullarda bizim önümüze hep dört şıklı sorular koydular. Ama hayata atıldığımızda gördük ki kendi şıklarımızı kendimiz yaratıyoruz ve başardıklarımız 100 üzerinden değerlendirilmiyor. Başarı, istediğinizi elde etmenizdir. Mutluluk ise, elde ettiğinizi istemeniz.

              Bu satırları yazarken arkamda duran raflarda  okunmayı bekleyen 1000'e yakın kitap kardeşimin onları eline almasını bekliyor. İnsanları kitaplar gibi düşünmeye çalıştım ve kapaklarına bakıp aldanmadım. Çünkü onları okumaya başlayınca içleri boş mu dolu mu anlaşılıyordu. Zenginlik her şeye sahip olmak değil, en az şeye ihtiyaç duymaktır diye öğretti büyüklerimiz. O yüzden kardeşime vereceğim bir küp dolusu altınım yok, ama okuduğu her satırda heyecan duyacağı, devam ettikçe merakının artacağı kitaplar biriktiriyorum.

               Şanslı bir çocuk olduğunu hissettirmek lazım. Ailenin en küçüğü olarak dünyaya gelmesinin tek dezavantajı anneannemin elinden tutup mısır tarlasında dolaşamamasıdır. Ona bu yokluğu hissettirmeyecek onlarca insan olacak çevresinde. Annesinden sonra sığınacağı en şevkatli liman Neriman teyzesi olacak. Öz ablası olsa bu kadar olur diyeceği Aslı ablası ve Kezban ablası olacak. Mutluluğu paylaştıkça çoğaltan, hüznü birbirine sarıldıkça unutan kalabalık bir aile...

                Her insan doğarken aslında ölmeye başlar. Kardeşim ; çocukluğundan sıkılma çünkü büyüdüğünde çocukluğunu özlersin. Para kazanmayı dert etme. Kazandığın para kadarını değil, mutlu olduğun kadarını yaşa. Hiç ölmeyecek gibi yaşarken, hiç yaşamamış gibi ölme. Kimseye kendini sevdiremezsin. O yüzden en iyisi kendini sevilmeye bırakmak. Seni çok seven bir ailen olduğunu unutma, onlar sadece duygularını nasıl ifade edeceklerini bilmiyor. Hayat bu ya, dalgalar üzerine üzerine gelmeye devam etse de, sen sörf yapmaktan vazgeçme. Mutluluk bir hedef değil, yolculuktur.

               Nice mutlu senelere, kızıl saçlı, mavi gözlü kızcağız. Her şey yolunda sen gülmeye devam ettiğin sürece...

Bir insanın ölümü düşünmek için haklı bir sebebi olabilir mi?

2021 yılında hiç blog yazmamışım. Ne olacak benim bu üşengeçliğim bilmiyorum. Halbuki eskiden her Allah'ın günü bir şeyler yazardım. 20&...