27 Şubat 2016 Cumartesi

Bir Gün Mutlu Olacağım...

   Bir gün mutlu olacağım diye yazmıştım bir kenara. Galiba üniversite günlerinde cebimde kalan son beş lira ile yemekhane kuyruğunda bekliyordum. Evden gelen 200 lira ve devletten aldığım 260 lira krediyle fakirdim ama hayallerim zengindi. Genelde para suyunu çektiğinde okulun yemekhanesinde yerdik ya. Babamla iletişim bozukluğumuzu atlatmaya çalıştığımız yıllar. Param var mı demek için arardı söylenecek çok şey vardı belki ama henüz zamanı değildi. 

  18 yaşında hayat bana ilk golünü attığında topu ağlardan çıkarırken kara kara düşünüyordum. Daha oyunun başındayız, erken yediğimiz bu golün telafisi olur mu? 40 yıldır çalışmaktan dolayı güzel günlere olan inancını kaybetmiş babalar ve iyi günde kötü günde cefası bol analarımız. Hep bir anlam aradım hayatta, aynadaki yüzüm gerçeği çarpıyordu yüzüme çarpmasına ama. Kaderime gülümsemekten başka ne gelirdi ki elden. 

 Zenginlik peşinde koşarken, yoksulluktan kaçıyoruz. Ama sonunda yağmurdan kaçarken doluya tutuluyoruz. Sahi şu dünyadaki bütün çaba ve koşuşturmamız ne içindir? Nedir Allah aşkına açgözlülüğün, zenginliğin, aklımızdaki kadını uygun vücut ölçülerine uyarlamamızın nedeni? Ne yüce amaçtır görülmek, ilgilenilmek, anlayışla bakılmak,sevilmek,halimizden memnun olmak... 

   Cama burnumu yaslamış ağzımdan nefes alırken, kaldırım kenarına çömelmiş Suriyeli çarpıyor gözüme. O eller Yaradana mı açılıyor, yoksa karnı tok sırtı pek bizlere mi? İyi bir işim olsun diye ettiğim dualar ben farkında olmadan gerçekleşmişken, acaba mutluluk adına olan temennilerim de gerçekleşir mi? 

   Bu arada yalnız değilim sadece tek başıma takılmaktan zevk alıyorum. Son zamanlarda yalnızlığımıza takılıp, cüzzamlı muamelesi yapanlar da dikkatimden kaçmıyor değil.  O kadar bencil olamadık daha belki de. Kendimizi henüz mutlu edememişken, başkasının mutluluğuna talip olacağımız günlere daha var. Veya biri çıkıp derse boş ver bunları be adam , ben seninle mutsuzluğa bile varım. O zaman neden olmasın! İlk görüşte aşık olunacak bir adam olmadığımız bir gerçek, ee bir kadına da gidip kendimi uzun uzadıya anlatacak mecalim de olmadığına göre. Aşk tesadüfleri sever diyerekten bir kütüphane köşesinde gözüme kestirdiğim kıza omuz atarak yuvamı kuracağım günlerin hayallerini kurmaya devam edelim.

       Bu gece beni üzen şeyleri düşünerek uyumayacağım. Bir gün biriyle daima mutlu olacağımı düşünerek uyuyacağım. Çünkü bir gün mutlaka biriyle o taşın altına elimi koymak zorunda kalacağım... 

18 Şubat 2016 Perşembe

Gerçeklerin Şafağında, Hayallerin Kıyısında...

   Ufak bir sahil kasabasında, ahşap masanın üzerine kurulmuşum. Masanın üzerinde tatlı bir dağınıklık, önümde beyaz bir sayfa, bir kenarda demli çayım. Nasıl başlasam diye düşünürken, gözlerim manzaraya kayıyor ister istemez. Alabildiğine yeşil, her yer sessiz, nabız atışımı bile duyuyorum. Evet hayal kurmak kadar güzeli yok bu hayatta. Çok küçük yaşta başladım gözlerim açık iken rüya görmeye. Ve bugün kafamı yastıklara gömerken bile o hazzı yaşayamıyorum. Halbuki bu hayatta sahip olduğum yegane şeydi. 

     Şimdi hayatın acımasız gerçekleriyle değil de, gereksiz meşgaleleri ile karşı karşıyayım. Her gün metroda götüm götüm ilerleyerek birilerinin önüne geçmeye çalışan dingillerin samimiyetsiz gülümsemesine maruz kalıyorum. İtinayla her sabah işe 10 dakika gecikerek otoriteye olan tepkimi koyuyorum. Fakat bunun yanında ,hiç ölmeyecekmiş gibi çalışarak sistemin en sadık kölesi olmaya da devam ediyorum. Etrafa aptal aptal bakarak hayatın bir anlamı olmalı derken aslında yaşamadığımın farkına varıyorum. Bir ömür boyu, düzenli mesai ile çalışarak, aza kanaat edip elimdeki ile yetinerek mutlu mesut emekli olacağım güne kadar prangalar eskiteceğim. 

    Şu sıradan kimliğime bir şeyler katmam lazım öyle değil mi? Mesela herkesin izlediklerini izlemeyerek, sadece okumakla değil aynı zamanda yazarak da yol kat etmeliyim.  Başkalarını mutlu etmekten vazgeçmeyi öğrenmeliyim kendi mutsuzluğumdan kurtulabilmek için. Az da olsa dostum var diyordum ya? Sanırım bu aralar onların daha da az olduğu anlıyorum. Hep derdim kendime Allah'ım sen bizi para ile sınama diye. 20 yıllık dostların bile kefareti üç kuruş. Boğazımıza kadar borca batmışız, kurtulmak için köprüye mi çıksak acaba? 

       Ne kadar çok erdem ve ahlak sahibi olmak istesek, o kadar ibnelik bulaşıyor kanımıza. Halimize şükredelim diye dört bir yanımıza özenle koymuşlar sanki müptezelleri. İşten kazançlı çıkanlar her zaman ki gibi mutluluk tacirleri. Her geçen gün daha iyi bir adam olayım derken, topluma olan kinim artıyor. Bu kadar da olmaz dediğim ne varsa, fazlasıyla çarpıyor suratıma. Kendimle yalnız kaldığımda çok küfür ettiğimin farkına vardım. Eee napayım hayatımı sikenlere şiir yazacak değilim ya? Kelimeler anlamını yitiriyor. Babanız sizi anlamazken , anneniz inanmazken hayata bir sıfır yenik başlıyorsunuz ya. İnanın kendi kaleme giren topu ağlardan çıkarasım gelmiyor. 

14 Şubat 2016 Pazar

Selam Yalnızlık Ben Geldim...




















Günah olduğunu bile bile içiyoruz,
Sonunda üzüleceğimizi bildiğimiz sevdalara kapıldığımız gibi.

Kimi zaman kapıyı çarparcasına bırakmak istiyoruz herşeyi,
Sonra geliyor aklımıza;
En karanlık gecenin bile sabahını görmedik mi?

O zaman koyuyoruz ocağa bir demlik çayı,
Ağır ağır kaynarken
Dinleniyoruz, demleniyoruz kendi düşüncelerimizde.
Ümit ediyoruz gözlerimizi eski resimlere dikerek,
Kendimize verdiğimiz sözler eşlik ediyor yalnızlığımıza.
Kapı çalıyor hiç beklemediğimiz anda;
Keder uğramış, sanki yalnızlığımız yetmiyormuşcasına...

(Murat Koçhan)

13 Şubat 2016 Cumartesi

Neyse Neyse...

       Masmavi gökyüzü, kuru bir soğuk ve ben yine bir başıma Üsküdar yolundayım. Koşturmadan, bir yere geç kalmayacağımı bildiğimden dolayı ağır ağır yürüyorum. Nasıl mutluluk verici bir şey anlatamam. Yolu uzatmak için ara sokaklardan gidiyorum,  elimde kitap ve defter. Baktığım her köşede geçip giden yıllara ait anıları canlandırıyorum bir bir. 

       Annemin de dediği gibi bol keseden laf atarak adam olunmuyor. Güzel günlerin hayalini kurarak, iyi bir gelecek kuracağıma inanıyorum. Ama her geçen gün kendime verdiğim sözün altında eziliyorum. Edip Cansever'in kağıda döktüğü gibi: "Unutulmuş gibiyim ben, ve insan bir bakıma unutulmuş gibidir. Bilmem ki nasıl anlatmalı. Yalnız bile değilim."  Bir zamanlar çocukluğumun en güzel günlerini geçirdiğim dostlarımla; aramızda hem görünen hem de görünmeyen mesafeler var. Evlenen arkadaşlarımla ister istemez görüşmez olduk. Halbuki bir zamanlar dert ortağı, sırdaşdık. Demek ki çift olmak böyle bir şey, yalnızlara aralarında yer yok. Sanırım dünyadaki en şanslı varlıklar kuşlar olmalı. Bizi öldüren mesafeler , onların yaşama amacı. 

       Çok mu aykırı yaşıyorum diye sormadan edemeyeceğim. Evet insanları telefonla da olsa arayıp halini hatrını sormaya üşeniyorum. Yalandan da olsa gönülleri hoş tutmayı öğrenmem gerek. Halbuki aradan yıllar da geçse kaldığımız yerden devam etmeyi becerebilen bir insanım. İnsanların mutluluğunu bile kıskanamıyorum arkadaş. Telefonu elime alsam veya kalksam yanlarına gitsem ; düşündüğüm anda bile ikilem yaşıyorum. Sonra tabi ki kendime yenik düşerek elimde kitabım, bir bardak çay olur veya sahlep vuruyorum Üsküdar'a.  Gülen yüzleri uzaktan izlemek yetiyor bana. 

       Her şeye rağmen arayıp soran dostlarım da yok değil. Sanırım onlarda çaresizlikten olacak ki işleri  düşünce arıyorlar. Babamı eleştirirdim eskiden ne işi var kahvehane köşelerinde diye. İster istemez ıstakaya taşları dizerken buluyorsun kendini. Arada espriler, bitmek bilmeyen goygoylar eşliğinde ruhumun yaşlandığını hissediyorum. Neden mi buradayım. Çünkü arkadaşlarımla başka türlü vakit geçirmenin imkanı yok. Bu saatten sonra da yeni insanları tanıyacak da takatim olmadığına göre...

      Raif efendi gibi daracık bir dünyanın içine sıkışıp kaldım? Zorluklar içinde geçen yıllardan sonra, iyi bir işe sahip olmakta tatmin etmedi. Çok sevdiğim bir abim paranın tadını alınca beni anlarsın demişti. Kulakları çınlasın hala anlamıyorum. Zaman akıp gidiyor, günler birbirini kovalıyor. Daha dün kardeşim olduğu gerçeğine alışmaya çalışırken, bugün sabah beraber kalkıp ben işe , o okula gidiyor. Babamla olan mesafeli ilişkimiz devam ediyor. O babasından göremediklerini haliyle bize de göstermiyor. Bende babamdan göremediklerimi  pek kafama takmıyorum. Gözlerime uyku çöker gibi oldu. O zaman  dedemin dediği gibi neyse neyse lafı çok uzattık haydi iyi geceler...
          

9 Şubat 2016 Salı

Her Gecenin Bir Sabahı, Her Acının Bir Tesellisi Vardır...

    Gecenin bir vakti anılara boğulmuş, eski resimlerde teselli ararken elimizden kayıp giden zamana ağız dolusu küfrü basıyorum. Hani derler ya film şeridi gibi geçiyor gözlerinin önünden, her fotoğraf da gülen bir yüz ve altında iyi niyet sözcükleri... Fotoğrafın kenarındaki tarih ne kadar da yakın. Halbuki bir de teselliyi göz yaşlarında arayanlara sormak lazım. 

     Bir zamanlar omuz omuza beraber yürüdüğümüz yollardan geçerken , aynı yatağı paylaşırken, yastık için kavga ederken, film esnasında uykuya direnirken, beraber olduğumuz her ana şükrederken, dedemin bahçesinde oynarken, insanların ne dediğini umursamazken biz sadece gülüyorduk. İyi şeyleri düşünmek istiyorum, sayfanın kenarına kocaman bir gülücük kondurmak istiyorum belki de. Yokluğunu doldurmuyor evin baş köşesine konulan fotoğrafın. Sesini unutmamak için arada eski videolara dadanıyoruz. Sahi unutmak vefasızlık mıdır? Yoksa aklımıza geldiğinde usul usul göz yaşı dökmek riyakarlık mıdır? İnan insanlar daha fazla üzülmesin diye dayımı bile aramıyoruz. Hiç olmamış gibi davranmak ne kadar zor biliyor musun? 

       Sorguluyoruz ulan hayatı? Soktumunun günlerinde anlam arıyoruz. Ay sonu nasıl gelir diye kara kara düşünüyoruz. Üç kuruş paranın hesabını yaparken kendimizden geçiyoruz. Borç para ile yuva kurup mutlu olmanın hayallerini kuruyoruz. Birilerinin başarılarını kıskanıyoruz, olmadık yere gıybet ederken buluyoruz kendimizi. Hala başarının parayı, paranın mutluluğu getireceğini düşünerek avunuyoruz. Söylesinler o zaman be çocuk. Kaç para geri getirir seni o kara topraktan, kaç paraya unuturuz çocukluğumuzun o en güzel anılarını , neyle avunuruz, neyle avuturuz kendimizi. İlaçlarla ayakta duran anan babanın gülümsemesinin bedeli nedir? Gecenin bir vakti hala içimizdeki kör kuyuyu taşlıyorsak söyle ne zaman kavuşuruz aydınlığa. 

         Bakma sen hayat kaldığı yerden devam ediyor dediğimize. Bir çalar saat sesi ile uyanıp, zorla iki lokma tıkıyoruz ağzımıza. Geçen her günün daha iyi olacağına dair ki inancımızı korumaya çalışıyoruz. İleride doğacak çocuğumuza senin adını vereceğimize dair sözleşiyoruz Hakan'la. Bir araya geldiğimizde bir sessizlik çöküyor, aklımıza sen geliyorsun. Beraber oturduğumuzda gözümüz boş koltuğa takılıyor. İşin gerçeği hayat sınıyor bizi be İlker. Ölümün soğukluğunu ensemizde hisseder olduk, her an başımızı alıp uzaklara gitme isteği uyanıyor içimizde. İlerleyen günler ne getirir bilemem ama şurası kesin. En mutlu günümde sen olmayacaksın, elini omzuma atmayacaksın, Allah ömür verirse yaşlılığımda eski günleri yad edemeyeceğiz. Çocuklara ve torunlara hikayeleri senin yerine ben anlatacağım belki de. Olsun tek tesellim şu kısacık ömrünü dolu dolu yaşadın ya. Arkanda tek bir pişmanlık , tek bir keşke bırakmadan. Darısı bizim başımıza be İlker...


7 Şubat 2016 Pazar

Mandıra Filozofu

          Stresli bir günün ardından işten eve dönerken hayatımın kafamdaki beş yıllık plana uygun gitmediğinin farkına varıyorum. Levent metrosunda çılgın kalabalığın arasında kariyer denen illete söverken, aynı anda trene itile kakıla binmeyi de ihmal etmiyorum. Belki de kendini geliştirmek , iyi bir kariyer sahibi olmak, çok para kazanmak aranan cevap değil. Ben hala bu ihtimal üzerinde durduğumdan olsa gerek dışarıya gülücükler atarken , kendi iç dünyamda haylaz çocuk gibi camı çerçeveyi taşlıyorum.

           Mezun olalı 3,5 yıl oldu , üç yıldır çalışıyorum, askerliğimi de yaptım. Ortalamaya vuracak olursak bu zaman süresinde 70 bin lira para kazandım. Bu dönem içerisinde spor salonuna giderek erkek gibi görünmeye de çalıştım. Sanki erkeklik görüntüden ibaretmiş gibi. Kazandığım para ile beyaz eşyaları yenileyip, televizyon, tablet gibi çok mühim şeyleri almayı da ihmal etmedim. Geldiğim noktada kenarda birikmiş tek kuruş param yokken yaklaşık 15 bin lira da borcum var.

            Annelerimiz ve babalarımız okumadığından dolayı bizim üniversiteye gitmemiz mühim bir şey. Peki üniversite bitti şimdi ne olacak? Size bu sorunun cevabını mantık çerçevesinde verebilecek bir insan evladı yok sanırım. Benim babam bana KPSS'de aldığım yüksek puana istinaden bir devlet kurumuna girip salla başını al maaşını yöntemini tembihledi. Çünkü hayal ettiğin gibi değil, kazandığın para müsaade ettiği sürece yaşıyorsun bu ülkede. Devlet memuru olmadım ama her sabah pişmanlık duyduğum fakat belki de parası için katlandığım bir işte çalışıyorum. İstifa edeceğim günün hayalini kurarak sırtımda çantam ile yapacağım mini dünya turunu düşünüyorum. Çok şükür kafama koyduğum ne varsa yaptım. Bunu da yapacağım elbet Allah nasip ederse...

              Bazı aşamalardan geçtikten sonra artık ne olacak diye düşünüyorum. Söylenecek kelime olmadığından evlen o zaman diyorlar. 25 yaşındayım bir kadının aradığım cevap olduğundan emin değilim. Kimi zaman küfür ediyorum, ee napayım hayatımı sikenlere şiir yazacak değilim ya! Hayatımın bu dönemi kütüphanelerin ve kitapçıların ücra köşelerinde okuyarak ve yazarak geçiyor. Bir gün erken emekliliğimi verip mandıra filozofu olduğum günün yazacak bir şeylerim olmalı öyle değil mi? 

Bir insanın ölümü düşünmek için haklı bir sebebi olabilir mi?

2021 yılında hiç blog yazmamışım. Ne olacak benim bu üşengeçliğim bilmiyorum. Halbuki eskiden her Allah'ın günü bir şeyler yazardım. 20&...