23 Haziran 2016 Perşembe

Tutamıyorum Zamanı...

Küçük bir çocuk iken babalarımız bize vakit ayırmak yerine kahvehanede ıstakalara taşları dizmeyi tercih ederdi. Şimdi o çocuklar kocaman adam oldu, babalarından bu kutsal görevi devraldı. Aslında yıllar geçtikçe anlıyorum. İnsan yolda bulduklarını , yola çıktıklarına tercih edemiyor. Aynı mahallede doğduğum çocuklarla hayal dünyalarımız farklı olabilir, siyasi görüşlerimiz de, kazandığımız para da  zamanla değişebilir; fakat dört kişilik masanın etrafında bir araya geldiğimizde tüm derdi tasayı bir kenara bırakabiliyorsan , tavşan kanı çayın koyu deminde iki çift laf edebiliyorsan hayat her şeye rağmen güzeldir arkadaş. Fazlasını isteme, elindeki ile yetin.

Mahalle kahvesine girdiğimizde sanki uzaklardan gelen akraba gibi karşılarlar sizi. Bir zamanlar kapı önüne atılmış iskemlelerde oturup meyve suyumuzu yudumlardık. Şimdi omuzumuza atılan eller eşliğinde giriyoruz içeri. Sanki en özel masa size ayrılmış gibi muamele ediyorlar. Oyun ortasında peşi sıra seyyar satıcılar giriyor içeri. Peynirli, yumurtalı sandviç tadını anlatamam size. 15 yıldır aynı abinin elinden yemek. O kazandığı helal para ile okuttuğu üç çocuğa ne demeli.

Hep ne buluyor derdim babama şu kasvetli havada. Halbuki birbirine kader ortağı olmuş onlarca adam, üç kuruş para ile yıllarca ev geçindirmenin verdiği yükün altında ezilip kalmışlar. Şu küçücük mutluluğu yıllarca çok gördük onlara. Arada gözümüz T.A.Y tv’ye takılıyor. Beceremediğim bir şey varsa o da altılı ganyandır heralde. Bültenlere bakarken, sanki İstanbul Borsa’sına yatırım yapacak gibi inceleyenler, bir yıllık bilançoyu inceler gibi atların kazandığı yarışları inceliyorlar. Bana sorsanız Halis Karataş’ın bindiği ata oynar, elbet bir gün kazanacağımı beklerim. Ne de olsa Zeytinburnu çocuğuyuz, ayağımızın bir ucu Zeytinburnu stadında, bir ucu Veliefendi hipodromundaydı.

Evren zar zor da olsa 5 sene de bitirdi okulu. O yüzden ona takılacağımız zaman hep “Eee Evren okul nasıl gidiyor” derdik. Şimdi tüm gün evde oturup memur olma hayalleri kuruyor. Mustafa hayata kumar gözü ile baktığı için, bugün battıysak yarın çıkarız havasında yuvarlanıp gidiyor. Borç yiğidin kamçısıdır. Bir gün elbet vuracağım voleyi diyor. Mahmut idealist olmasına idealist de. Beylikdüzü emlak piyasasında ev kovalamaktan hayatı sorgular duruma gelmiş. Hepimizin ortak noktası hayallerimizi yarına ertelememiz ve şu dört ayaklı masanın her bir ayağını temsil ediyor olmamız. Birimiz olmadan ayakta duramıyor olacağımız gerçeği de cabası.

          Kalabalıklar içinde kendimize has yalnızlığımızı yaşıyoruz. Ne bir ekonomik kriz gördük ne de elimizde piyade tüfeği ile vatanı savunduk. Sorun aslında nedir diye düşünüyorum. Okulda bize çoktan seçmeli sorular sorduklarında, bir gün hayata atıldığımızda da seçeneklerimizin olacağını düşünmemizdi? Oysa önümüze boş bir sayfa koyup, hayat sizin kendi kompozisyonunuzu kendiniz yazın dediklerinde sudan çıkmış balığa döndük. Felsefe yapalım derken Mustafa ıstakaları yıktı. Her zaman ki gibi hüsran, hesap kaçtı ya g.tümüze.

Evlere dağılırken sokağın köşesinde bir nefeslenelim dedik. Anılar canlandı birden gözümde. Hafiften kırlaşmış saçlarım, sakallı yüzüm, beyaz gömleğim ve takım elbisem ile mahallenin abisi olduğumu hatırladım. Yaşadığım harika çocukluğumun her anı mahallenin duvarlarına, kaldırımlarına kazanmış adeta. Cebimizdeki üç kuruş para ile fruko gazoz ve cips alıp bir apartman köşesinde 4-5 kişi yumulup mutlu olduğumuz anlar. Annelerimiz bakkala gönderdiğinde para üstlerini aşırıp top aldığımız günler. Hepsi de geride kaldı.

Bugün sokaklarda gönül verdiği takımın formalarını giyip gol sevinci yaşayan çocukları göremiyorum. Mahallenin çocuklarına çekirdek kola alıp onlarla sohbet eden abiler de yok. Bir zamanlar sevincimize, eğlencemize ortak olan mahallenin sevimli esnafları da öyle...Babamlar gibi oldum galiba ömrüm eski günlerin  ve geri gelmeyecek anıların özlemi ile geçecek.

Sünnetimizde hep beraber olduğumuz arkadaşlarımızla düğünlerimizde de halay çekecektik. Birer birer kaybettik birbirimizi. Hiç unutmuyorum, karşı komşumuz Turgay vardı. Mahallenin en efendi, en iyi top oynayan çocuğuydu. Abim olsa belki bu kadar sevmezdim. Menenjit olduğundan hastane hastane gezdirilirken yolda kaybettik. Bir sabah selası ile uyandığımızda tüm mahalle sokağa çıktık. O gün kenarlarından yama yaptığımız topumuz öksüz kaldı.  Kimilerimiz ebediyete yol aldı, kimilerimiz geçim derdine daldı. Ağaçların arkasından gizli saklı seyrettiğimiz kızlar yuva kurdu. Sonbaharın huzur veren rüzgarında sallanan yapraklar gibi tek tük ama kopmayan bir kaç eleman kaldık.



5 Haziran 2016 Pazar

Tez Konusu: Kadınlara Neden ve Nasıl Aşık Oluyoruz?

         Okula başladığın ilk gün annenin elini bırakıp kalabalığa karıştığın da ilk aşkın o gün başlar. İlk kez oturduğun okul sırasında, yanına oturan ilk kıza aşık olursun eğer şanslıysan. O küçücük sıra boğaz köprüsü gibi gelir sana. Bir ucunda sen bir ucunda o. Önceleri kalem, silgi, mendil paylaşılır. Sonrasında beslenme çantasından çıkarılan yemekler. Kutu kutu pense ile ilişkinin doruklarına çıkarsınız. Ne anlarız o dönemde biz çocuklar aşktan. İlk öpücükte sıfır sertleşme. Daha keşfetmedik hem neyini sertleşsin. Olsa olsa yüzümüz kızarır. Ah ne güzeldi o günler değil mi? Kızaracak bir yüzümüzün olması. 

      Sonra biraz tecrübe sahibi olunca aşkın halleri de değişir. Sevdiğin kızın ödevini yaparsın mesela. Gitmeyeceğin kursa sırf o gidiyor diye gidersin. Bu dönemde annelerde oğullarının aşk hayatını gözden kaçırmaz. Hemen anlar kızı, annesiyle eve davet edip pasta börekler ikram edilir. Siz sevdiğiniz kızla odanızda evcilik oynarken. kocaman kadınlar sizin aptal hallerinize güler. İşte o zamanlar da masumanedir, safdır, temizdir. 

       Lise dönemleri gelir. Ergenlik sivilcelerinden dolayı aynadan kaçar olursun. Şanslı kesimden isen eğer baby face yüzünle hayat sana güzeldir. İşte ne zaman kitaplara sığındık diye soranlara selam olsun. En sert şiirler ile giriş yaparsın edebiyat hayatına. Ocağına incir ağacı dikmişlerdir. Kolonya koklayarak kafayı bulursun. Bir kıza verdiğin en büyük hediye ona ayırdığın zamandır. Tabi o da anlayana dersin kendi kendine. Sığınılacak liman Bukowski'dir o dönem. Tabi işin acı tarafı Bukowski kadar çirkinsinizdir ama onun kadar şair değilsinizdir :)

               "Güzellik bi bok değil, uçar
                Çirkin olduğun için talihlisin.
                 Biri sana ilgi gösterirse
                 Başka bir nedeni olduğunu bilirsin."

      En zor zamanlar üniversite zamanlarıdır. Evden uzak, aileden uzak. Kendi sınırlarınızı kendinizin çizdiği dönemler. Türlü türlü adam vardır. Koskoca dört yılını bir kıza ayırıp sonunda ya hüsrana uğrayanlar ya da kepi atar atmaz karı koca olanlar. Kiralık araç gibi kız değiştirenler. Menfaatçi tipler. Yalnız kalmaktansa aza kanaat edenler. Bir de küçüktün kıyamadım, büyüdün kayamadım diyen sübyancı tayfası vardır. Aman onlardan uzak durun. Ben bu sınıflamaların dışında kaldım. En çok kendimi sevdiğim için, kızları sevmeyi başkalarına bıraktım :) Yaşanılacak erkekler bir yana, konuşulacak erkekler bir yanaydı.. Ben bol keseden atıp, ilişki yaralılarını tedavi eden tarafı seçtim. 

     Akşamları evine kadar onunla beraber olmak için bindiğim belediye otobüslerinin işkenceye dönüştüğünü gün farkına vardım. Elbette bir insanı sevmek mümkün, eğer onu çok iyi tanımıyorsanız... Buraya kadar okuduysanız kadınlara nasıl aşık olduğumu dönem dönem anlattım. Ama nedenini söylemedim. Çünkü nedenini bilsek aşık olur muyduk hiç? Umursadıkça kaybettiğimiz kadınlar var. O yüzden yine Bukowski'den bir alıntı ile taşı gediğine koyuyorum dostlar. 

      "Hayatta kimseyi değiştiremezsin. Ve kimse için değişmemelisin. Ne sen başkası için mecburi istikametsin ne de başkası senin için. Yorma kendini. Bırak hayatına eşlik etmek isteyen seninle gelsin."

         

4 Haziran 2016 Cumartesi

Aylak Düşünceler...

      Bir Cumartesi sabahı daha derin bir iç çekerek gözlerimi açıyorum dünyaya. Birkaç dakika yorganı bacaklarımın arasında sıkıştırarak onun soğuk yerlerine dokunuyorum. Yüzümde aptal bir gülümseme, amaçsız bir mutluluk... Benim hikayem kaldığı yerden devam ederken aklıma başkalarının hayat hikayeleri geliyor. Hani bir ümitle elinize aldığınız kitabın orta yerinde sıkılıp başka bir kitaba geçersiniz ya. İşte kendimi yarım bırakılmış bir kitap gibi hissediyorum. 

    Çocuk iken geceleyin korktuğumda şirinler köyünü düşünüp kendi kendime şarkılarını mırıldanırdım. Kocaman adam oldum  artık, belki korkmuyorum ama bazen canım çok sıkılıyor. İşte o zaman aklıma çocukluğumun İzmit'i geliyor. Sabahın altısında inek otlatmaya giden arkadaşlarımın peşinden koşmaya gittiğim günler. Anneannemle tarlaya inip fındık topladığım günler dün gibi aklımda. İnsanlarla aramıza koca dağlar girmemiş henüz. Yaratılanı Yaratan'dan ötürü sevdiğimiz günler. Zengin-fakir, iş-güç ayrımı olmadan beraberdik. Şeker portakalını okuyup bahçeye portakal ağacı dikmeye karar verdiğimiz günler hani. Hangi zaman oldu bilmiyorum ama birisi içimdeki masum çocuğu vurdu. Ben maneviyat dedikçe birileri maddiyatı gözüme soktu. Bin bir emekle okulu bitirip mezun olduğumda kendimi milyonluk eşeklerin, ruhsuz ibnelerin arasında buldum. Koca koca binalar, parfüm kokan koridorlar, dedikodu kazanı kaynatılan ofislerdeyiz. Aziz Nesin diyor ya; İnsanoğlu naziktir, ağır sözü kaldırmaz. Eşek dersin kızar da; sırtına bin aldırmaz... 

       Peki ben ne istiyorum derseniz? Cahil insanların mutluluğundan istiyorum biraz, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olsam mesela. Adam gibi sevmeden bir sevdaya tutulsam. Aldattığım kızlarla merhabalaşıp, mutlu bir yuva kurabilsem keşke. Ne eksik ne fazla asgari bir sevgiye koca olsam bir kadına. Hak etmediğim mutluluğa mirasçı olsam. Biraz ticaret kafam olsa, bir koyup beş alabilsem sonra. Mutluluk ben çağırınca gelmiyor ya hani, parasını versem de benden âlâ mutlu olmasa. Baba olmak için sadece geceleri çaba göstersem . Tohumuna para saysam ancak bu kadar olurdu diyeceğim çocuklarım olsa. Ne bileyim bütün dünya buna inansa, bir inansa hayat bayram olsa... 

     Öyle işte a dostlar. Her zaman ki ben işte. Biraz karamsar, biraz muzip. Mutlu geçmişinden mutsuzluk hikayeleri üreten. Geçmişine özlemci, bugününden şikayetçi bir yalnız adam...

                

Bir insanın ölümü düşünmek için haklı bir sebebi olabilir mi?

2021 yılında hiç blog yazmamışım. Ne olacak benim bu üşengeçliğim bilmiyorum. Halbuki eskiden her Allah'ın günü bir şeyler yazardım. 20&...