Küçük bir çocuk iken babalarımız bize vakit ayırmak yerine kahvehanede ıstakalara taşları dizmeyi tercih ederdi. Şimdi o çocuklar kocaman adam oldu, babalarından bu kutsal görevi devraldı. Aslında yıllar geçtikçe anlıyorum. İnsan yolda bulduklarını , yola çıktıklarına tercih edemiyor. Aynı mahallede doğduğum çocuklarla hayal dünyalarımız farklı olabilir, siyasi görüşlerimiz de, kazandığımız para da zamanla değişebilir; fakat dört kişilik masanın etrafında bir araya geldiğimizde tüm derdi tasayı bir kenara bırakabiliyorsan , tavşan kanı çayın koyu deminde iki çift laf edebiliyorsan hayat her şeye rağmen güzeldir arkadaş. Fazlasını isteme, elindeki ile yetin.
Mahalle kahvesine girdiğimizde sanki uzaklardan gelen akraba gibi karşılarlar sizi. Bir zamanlar kapı önüne atılmış iskemlelerde oturup meyve suyumuzu yudumlardık. Şimdi omuzumuza atılan eller eşliğinde giriyoruz içeri. Sanki en özel masa size ayrılmış gibi muamele ediyorlar. Oyun ortasında peşi sıra seyyar satıcılar giriyor içeri. Peynirli, yumurtalı sandviç tadını anlatamam size. 15 yıldır aynı abinin elinden yemek. O kazandığı helal para ile okuttuğu üç çocuğa ne demeli.
Hep ne buluyor derdim babama şu kasvetli havada. Halbuki birbirine kader ortağı olmuş onlarca adam, üç kuruş para ile yıllarca ev geçindirmenin verdiği yükün altında ezilip kalmışlar. Şu küçücük mutluluğu yıllarca çok gördük onlara. Arada gözümüz T.A.Y tv’ye takılıyor. Beceremediğim bir şey varsa o da altılı ganyandır heralde. Bültenlere bakarken, sanki İstanbul Borsa’sına yatırım yapacak gibi inceleyenler, bir yıllık bilançoyu inceler gibi atların kazandığı yarışları inceliyorlar. Bana sorsanız Halis Karataş’ın bindiği ata oynar, elbet bir gün kazanacağımı beklerim. Ne de olsa Zeytinburnu çocuğuyuz, ayağımızın bir ucu Zeytinburnu stadında, bir ucu Veliefendi hipodromundaydı.
Evren zar zor da olsa 5 sene de bitirdi okulu. O yüzden ona takılacağımız zaman hep “Eee Evren okul nasıl gidiyor” derdik. Şimdi tüm gün evde oturup memur olma hayalleri kuruyor. Mustafa hayata kumar gözü ile baktığı için, bugün battıysak yarın çıkarız havasında yuvarlanıp gidiyor. Borç yiğidin kamçısıdır. Bir gün elbet vuracağım voleyi diyor. Mahmut idealist olmasına idealist de. Beylikdüzü emlak piyasasında ev kovalamaktan hayatı sorgular duruma gelmiş. Hepimizin ortak noktası hayallerimizi yarına ertelememiz ve şu dört ayaklı masanın her bir ayağını temsil ediyor olmamız. Birimiz olmadan ayakta duramıyor olacağımız gerçeği de cabası.
Kalabalıklar
içinde kendimize has yalnızlığımızı yaşıyoruz. Ne bir ekonomik kriz gördük ne
de elimizde piyade tüfeği ile vatanı savunduk. Sorun aslında nedir diye
düşünüyorum. Okulda bize çoktan seçmeli sorular sorduklarında, bir gün hayata
atıldığımızda da seçeneklerimizin olacağını düşünmemizdi? Oysa önümüze boş bir
sayfa koyup, hayat sizin kendi kompozisyonunuzu kendiniz yazın dediklerinde
sudan çıkmış balığa döndük. Felsefe yapalım derken Mustafa ıstakaları yıktı.
Her zaman ki gibi hüsran, hesap kaçtı ya g.tümüze.
Evlere dağılırken sokağın köşesinde bir nefeslenelim dedik. Anılar canlandı birden gözümde. Hafiften kırlaşmış saçlarım, sakallı yüzüm, beyaz gömleğim ve takım elbisem ile mahallenin abisi olduğumu hatırladım. Yaşadığım harika çocukluğumun her anı mahallenin duvarlarına, kaldırımlarına kazanmış adeta. Cebimizdeki üç kuruş para ile fruko gazoz ve cips alıp bir apartman köşesinde 4-5 kişi yumulup mutlu olduğumuz anlar. Annelerimiz bakkala gönderdiğinde para üstlerini aşırıp top aldığımız günler. Hepsi de geride kaldı.
Bugün sokaklarda gönül verdiği takımın formalarını giyip gol sevinci yaşayan çocukları göremiyorum. Mahallenin çocuklarına çekirdek kola alıp onlarla sohbet eden abiler de yok. Bir zamanlar sevincimize, eğlencemize ortak olan mahallenin sevimli esnafları da öyle...Babamlar gibi oldum galiba ömrüm eski günlerin ve geri gelmeyecek anıların özlemi ile geçecek.
Sünnetimizde hep beraber
olduğumuz arkadaşlarımızla düğünlerimizde de halay çekecektik. Birer birer
kaybettik birbirimizi. Hiç unutmuyorum, karşı komşumuz Turgay vardı. Mahallenin
en efendi, en iyi top oynayan çocuğuydu. Abim olsa belki bu kadar sevmezdim. Menenjit
olduğundan hastane hastane gezdirilirken yolda kaybettik. Bir sabah selası ile
uyandığımızda tüm mahalle sokağa çıktık. O gün kenarlarından yama yaptığımız
topumuz öksüz kaldı. Kimilerimiz ebediyete yol
aldı, kimilerimiz geçim derdine daldı. Ağaçların arkasından gizli saklı
seyrettiğimiz kızlar yuva kurdu. Sonbaharın huzur veren rüzgarında sallanan
yapraklar gibi tek tük ama kopmayan bir kaç eleman kaldık.