Sıcak bir günde iş çıkışı yakalanıyorum yaz yağmuruna. Metroya koşarak mı gitsem yoksa yağmur altında ıslanmanın keyfine mi varsam diye düşünürken zaten sırılsıklam olmuşum. Keyfim yerine geldi. Taze toprak kokusu geldi birden burnuma. Levent'in göbeğinde hayra alamet değil bu. Bir baktım sağıma şehrin göbeğine yeni bir mezar taşı dikiyorlar , onun temelinde geliyor. Güldüm kendi kendime.
Metro tenhaydı. Kıvrıldım bir köşeye , elimdeki dergiyi karıştırmaya başladım. Birkaç durak dikkatimi çekti yanımdaki amcanın dik bakışları. En sonunda dayanamadı sordu. Sen komünist misin evlat? Yok amca dedim , ben ekonomistim. Bir süre yan yan baktık birbirimize. Sonra ne olur bu memleketin hali diye sordu. Boşversene amca sen emekliliğin keyfini çıkar , şemsiye bize girdi deyince yüzü gülüverdi. Belki de uzun zaman sonra kendinden daha düşünceli birisine rast gelmişti.
Sahi ben komünist miydim sorusu takıldı kafama. Sene 1960'lar olsa heralde öyleydim. Ama bugün olsa olsa liberal solcu olurum. Siktir et dedim kendi kendime. Ne geliyorsa başımıza bu anlamsız muhabbetlerden geliyordu. Öz dayısına bile siyasi görüşü uğruna selamı kesen , babası ile ayrı dünyaların adamı olan bana, bundan sonrası fazla gelirdi zaten. En iyisi akademisyen olmak üstadım. Nasılsa cebimde kalan her kuruşu kitaba yatırıyorum, hiç olmazsa bundan sonra işim gereği yatırım yapıyorum derim.
Belki yıllar sonra bu memleketin hali ne olacak diye sorduklarında , kurabiyemi çayıma batırıp; boş ver üstadım bu memleketin evlatları işini bilir diyebilirim. İşte o nesili yetiştirecek bir nefer olmak belki bu hayatta aradığım anlamdır. Hani ayakkabılarını çıkartıp çimenlere özgürce basan , bir ağacın gölgesinde dinlenip kitabın sayfalarını karıştıran. Kılığa kıyafete değil , kağıda kaleme para harcayan bir gençlik...
Semte geldiğimde yağmur dinmişti. Nasılsa cuma günü. Eve gitmek için bir acelem yok. Şurada parka otursam biraz , aptal aptal etrafı seyretsem. Belki film şeridi gibi geçer gözümün önünden dünüm , bugünüm , yarınım... Nasıl da geçmiş o güzelim , o zorlu yıllar. Babamın saçları yine beyaz yine eskisi gibi aksi adamın teki. Annem daha bir düşünceli , daha bir bilgili. Ne de olsa oğluyla beraber öğrendi çoğu şeyi. Bense artık daha az hayal kuruyorum , daha çok yiyorum , eskiden işe okula koşarak giden ben. Şimdi kaplumbağa misali ayaklarımı sürüyerek ilerliyorum.
Ve bir günü daha geride bırakıyorum. Ceketim askıda , kitabım baş ucumda, başım yastıkta , düşüncelerim... Düşüncelerim bana kalsın en iyisi. Bu kadar acıya ucuza katlanılmaz ne de olsa.
Metro tenhaydı. Kıvrıldım bir köşeye , elimdeki dergiyi karıştırmaya başladım. Birkaç durak dikkatimi çekti yanımdaki amcanın dik bakışları. En sonunda dayanamadı sordu. Sen komünist misin evlat? Yok amca dedim , ben ekonomistim. Bir süre yan yan baktık birbirimize. Sonra ne olur bu memleketin hali diye sordu. Boşversene amca sen emekliliğin keyfini çıkar , şemsiye bize girdi deyince yüzü gülüverdi. Belki de uzun zaman sonra kendinden daha düşünceli birisine rast gelmişti.
Sahi ben komünist miydim sorusu takıldı kafama. Sene 1960'lar olsa heralde öyleydim. Ama bugün olsa olsa liberal solcu olurum. Siktir et dedim kendi kendime. Ne geliyorsa başımıza bu anlamsız muhabbetlerden geliyordu. Öz dayısına bile siyasi görüşü uğruna selamı kesen , babası ile ayrı dünyaların adamı olan bana, bundan sonrası fazla gelirdi zaten. En iyisi akademisyen olmak üstadım. Nasılsa cebimde kalan her kuruşu kitaba yatırıyorum, hiç olmazsa bundan sonra işim gereği yatırım yapıyorum derim.
Belki yıllar sonra bu memleketin hali ne olacak diye sorduklarında , kurabiyemi çayıma batırıp; boş ver üstadım bu memleketin evlatları işini bilir diyebilirim. İşte o nesili yetiştirecek bir nefer olmak belki bu hayatta aradığım anlamdır. Hani ayakkabılarını çıkartıp çimenlere özgürce basan , bir ağacın gölgesinde dinlenip kitabın sayfalarını karıştıran. Kılığa kıyafete değil , kağıda kaleme para harcayan bir gençlik...
Semte geldiğimde yağmur dinmişti. Nasılsa cuma günü. Eve gitmek için bir acelem yok. Şurada parka otursam biraz , aptal aptal etrafı seyretsem. Belki film şeridi gibi geçer gözümün önünden dünüm , bugünüm , yarınım... Nasıl da geçmiş o güzelim , o zorlu yıllar. Babamın saçları yine beyaz yine eskisi gibi aksi adamın teki. Annem daha bir düşünceli , daha bir bilgili. Ne de olsa oğluyla beraber öğrendi çoğu şeyi. Bense artık daha az hayal kuruyorum , daha çok yiyorum , eskiden işe okula koşarak giden ben. Şimdi kaplumbağa misali ayaklarımı sürüyerek ilerliyorum.
Ve bir günü daha geride bırakıyorum. Ceketim askıda , kitabım baş ucumda, başım yastıkta , düşüncelerim... Düşüncelerim bana kalsın en iyisi. Bu kadar acıya ucuza katlanılmaz ne de olsa.