28 Kasım 2013 Perşembe

Kapitalizmin Krizleri

        İktisadi krizler hakkında yazmaya devam ediyorum. Çünkü hayatın kendisi bir kriz. Dünyanın globalleşmesine, bilginin daha hızlı ve daha geniş ağlara yayılmasına rağmen ekonomik krizlere bir türlü çare bulamıyoruz. Önceden öngöremiyoruz, doğru teşhisi koyamıyoruz ve en önemlisi tedavi için geç müdahale ediyoruz. Peki nedir bunun sebebi? Dünyada o kadar çok seçkin iktisatçı varken ve bunların çoğunun ülkelerin para politikalarını yönettiğini düşünürsek neden kapitalizm sürekli krizlere maruz kalıyor. İşte bu yazıda buna değineceğim.

          Son 100 yılda iktisat ile hayatın her alanında karşılaşır olduk. Artık spor haberleri kadar ekonomi haberleri de takip ediliyor. Pazardaki domatesin, kümesteki tavuğun, tarladaki mahsulün insanlar için ne kadar değer ifade ettiğini biliyoruz. Krizlere engel olamamamızın en büyük sebebi bana göre insanları ekonomik bir veri olarak görmemizden olsa gerek. Teorik bilgilere boğulmuş bazı iktisatçılar, insanların sistematik olarak aynı hareketleri yapacağını düşünerek ekonomiyi yönlendirmeye çalışıyor. Oysaki günümüzde artık davranışsal iktisat diye bir olgu var.

           Krizlerin arkasında kültürel alışkanlıkları da göz ardı etmemek gerekir. Örneğin, ABD yaşanan ve tüm dünyayı etkileyen 1929 Ekonomik Buhranı'ndan sonra politika yapıcılar sürekli ekonomin talep yanına ağırlık verdiler. İnsanlara tüketimden vazgeçmemeyi aşıladılar. Amerikan halkının ev alma gibi bir alışkanlığı vardır. Gayet de doğaldır tabi. 50-60 yıldır uygun ipotek faizleri ve sürekli sağlanan mortgage kredileri sayesinde büyük bir gayrimenkul piyasası yaratıldı. Sürekli artan ev fiyatları, rantın hiç bitmemesi büyük bir balon oluşmasına sebep oldu. 310 milyonluk Amerika nüfusunun yaklaşık %60'ı kendi evine sahiptir. Önemli bir rakam bu. Bunun yanı sıra %10 civarlarında evsiz olan kesimi de unutmamak gerekir. İsviçre gibi gelişmiş ve kişi başına düşen milli geliri yüksek olan bir ülkede ise halkın %25'ine yakın kısmı kendi evine sahiptir.

           Kapitalizm neden krize maruz kalmak zorundadır? David Harvey'e göre bunun sebebi "sermaye birikimin içsel çelişkileri"dir. Konuyu daha açıklayıcı kılayım. Sermaye sahipleri yapmış oldukları üretim sonucu bir kâr elde ederler. Bu  kârın bir kısmını kenara ayırıp sermayenin üzerine eklerler sermayelerini arttırmak için. Fakat burada önemli bir sorun vardır. Bu kâr doğru zamanda ve doğru miktarda nasıl sermayeye eklenir. Bu iktisadi beceri gerektirir. Bu durumda da devreye finans kuruluşları girer. Sanayi devriminden günümüze geldikçe şunu anlıyoruz ki; ekonominin mali kesiminin kârları reel kesime nazaran daha hızlı artmıştır.

          İşin içine finansal kuruluşlar girince kârın üzerinden kâr yapma olgusu gelişmiştir. Sermaye sahiplerinin kazançlarının üzerine bir de mali kuruluşlarının kazancı eklenince finans kesimi inanılmaz derece büyümüştür. Bugün ülkelerin en kârlı kuruluşları bankalardır. Ne kadar tuhaf öyle değil mi? Ticari malın değerinden daha yüksek bir gelir elde etmek. Bu çarkı döndürmek kolay değil ama. Bu yüzden işçilerin maaşları ya reel olarak azaltıldı ya da sabit tutuldu. Şimdi şu soru akla geliyor. Fiili talebe en büyük katkıyı yapan kesim işçiler değil mi? Evet kesinlikle. Peki ücretlerin sabit tutulması talebin azalmasına ve ekonominin resesyona girmesine sebep olmaz mı 1929 yılında olduğu gibi? Onun da bir çaresi bulundu.

             Kredi kartları, ihtiyaç kredileri ve topluma aşılanan lüks yaşam düşüncesi geliri olmayanları bile sürekli tüketmeye teşvik ediyor. Böylece insanları sistemin içinde tutarak bu çürük yapının işlemesine devam ediliyor. Son 50 yılda Amerikan ve İngiliz halkının borcu 3 kat artmış durumda.

              Şu bir gerçek ki; Kapitalizm sorunları hiçbir zaman tam olarak çözmez. Sorunlar sadece coğrafi olarak yer değiştirir. Mesela Amerikan ekonomisi durgunlaştığı zaman piyasaya dolar pompalanır. Bu dolarların büyük bir kısmı gelişmekte olan ekonomilere giriş yapar. Gelişmekte olan ekonomiler artan döviz rezervleri ile ithalatını, ithalat sayesinde de bir nebze olsun ihracatını arttırır. Ülkelerin milli gelirlerinde kısa dönemli artışlar sağlanır. Tüketim artar, ekonomi canlanır, kredilerdeki artış üretimi de olumlu etkiler. Ama bu tarz ekonomilerde şöyle bir yapısal sorun vardır. Hep günü kurtarmanın peşindelerdir. Amerika bastığı dolarlar ile kötüye giden ekonomisini diğer ekonomileri sömürerek canlandırır. Nasıl mı?

                Basılan her dolar faizin yüksek olduğu ülkelere gider. Ülkeler bu dolarları ellerinde tutmak için yüksek faiz verme yarışına girerler. Bir yandan bu dövizlerle Amerikan malları alırlar, bir yandan bu dövizin faizini Amerikan halkına öderler. İnanılmaz bir iktisadi sömürüdür yani. Hasta Amerika ayağa kalktığı zaman ise genişletici politikalarından vazgeçer ve piyasadaki dolar hacmini azaltır. Böylece gelişmekte olan ülkeler döviz kıtlığına düşer. Ya faiz oranlarını arttıracaklardır ya da devalüasyona gitmek zorunda kalacaklardır. Sonuç tabi ki kesin. Fırlayan cari açık,  yükselen borç stoku ve fakirleşen hanehalkı...

                  Sonuç olarak, krizler sadece işimize değil hayatımıza da son verir...

         

27 Kasım 2013 Çarşamba

Bir Parça Hayat...

          Hep bir kavganın içerisinde buluyorum kendimi. Kazanmak değil alnımdan akan terler yanağımdan süzülürken yenilgim beni gururlandırıyor. Olsun diyorum, mücaceleye devam. Yarınlara bırakıyorum umut dolu hayallerimi. Başkalarının başarılarında, mutluluğunda avutuyorum kendimi. Bi s.ktir çekiyorum hayatın tüm olumsuzluklarına, farkındayım  iyilerin erken, fakirlerin aç öldüğünün. O yüzden sabrediyorum.

           Siz nasıl sabrediyorsunuz bu zor hayat koşullarına. Sanırım biliyorum; elinizdeki kumanda en büyük silahınız. İzlediğimiz dizilerin  neredeyse tamamında iyiler kazanıyor, ama bu doğru değil. O yüzden gerçek ile yüzleşin. Gerçek hayatta daima ciğeri beş para etmez insanlar kazanır. Güzel kızları, parayı, her şeyi. Film izlerken ne zaman bir seks sahnesi olsa babanız odaya girer. Siz zevkin sefasını süremezken birileri şehvetin ateşinde kavrulur.

          Televizyonda binlerce reklam var ve sizi ederi olmayan ürünleri almaya ikna ediyor. Haberleri sunan kadınlar dikkatinizi çekiyor mu? Bence çok güzeller. Haberler mi ? Melih Gökçek beşinci kez aday olmuş, Allah diyen aslan kükremiş, küçük kız tecavüzcüsü ile gönül rızası ile beraber olmuş. Severek izlediğimiz bütün programlar reyting kurbanı. Dişinizden tırnağınızdan arttırıp takımınızı stadta desteklemek için aldığınız biletlerin parasıyla sonradan görme şımarık topçular güzel mankenleri altına alıyor....Ve bunun gibi binlerce olağan şeyler.

           Bu hayatta kimler için bir önem arz ediyorsunuz? Ben hala bu soruya cevap bulamadım. Yıllarca size sessizce, derinden destek veren babanız artık yoksa, en güzel yemekleriyle damağınıza lezzet kalbinize huzur katan anneniz yoksa ve tüm yaramazlıklarına rağmen kavga edip,bağırıştıktan sonra sarılıp barışacağınız bir kardeşiniz yoksa bu hayatta mücadele edeceğiniz hiçbir şeyiniz yok.

             Birşeyleri başarmak yerine  birilerini mutlu edebilmek. Kazanmaktan çok paylaşmak Aşık olmak değil sadık kalabilmek. Vazgeçmek değil umut etmek. Ve tüm mutluluklar sizinle...
           

13 Kasım 2013 Çarşamba

Büyük Belkiyi Aramak...

       Bazen varoluş sebebinizin peşinde gider ve kendinizi sonunda ışığın göründüğü bir tünelde bulursunuz. Hep bir adım daha atarak ışığı yakayalabilmenin heyecanını yaşarsınız. Aslında o adımı atmanın sebebi büyük belkiyi aramaktır. Bende o arayış içindeyim galiba...

         Şansızlıklarım ve hayallerim arasında ortada kalmış tutunacak bir dal, yaslanacak bir gövde arıyorum. Hep yarınların hayalini kurarak bir günü geride bırakıyorum. Yani geleceği yalnızca o andan kaçmak için kullanıyorum. Bazı şeyleri farketmek ve onların üstesinden gelememek insanın canını acıtıyor. Neden yanlış zamanda dünyaya geldim diye hayıflanırım. Çok değil, Cumhuriyetin yeni kurulduğu dönemlerde doğsaydım fena mı olurdu. İnsanların hayallerinin peşinden koştuğu, sevginin ve sadakatin bir parça ekmek gibi bölüşüldüğü, alın terinin helal süt gibi içildiği, mutluluğun kaf dağının arkasında olmadığı dönemlerde yaşamak vardı.

            Oysa ki şimdi; hayallerin para ile satın alındığı, sevginin az bulunduğu sadakatin ise raflara kaldırıldığı bir dönemde mutluluk ve hayaller adına yapabileceğim hiçbir şey yok. Tek yaptığım her gece başımı yastığa gömüp güzel ve güneşli günlerin hayalini yaşamak...

             Yaklaşık üç ay sonra askere gideceğim. Ve askerden döndükten sonra amacım büyük belkiyi aramak olacak. Kitaplarımı koltuk altıma sokup bir üniversitenin kapısından ebediyen çıkmamak üzere girmek gibi bir niyetim var. Daha çok okumak, daha çok yazmak. Yeni hayaller üretip insanlarla paylaşmak.
Parasını kazandığım hayatı yaşamak değil niyetim. Hayalini kurduğum hayattan para kazanmak...

              Benjamin Franklin ne demiş: "Siz kafanızı büyük hayallerle doldurmaya bakın. Kafanız sonradan cebinizi paralar ile dolduracaktır."

8 Kasım 2013 Cuma

Eksi Faiz Üzerine Denemeler

            Eksi faiz kavramı uzun zamandır kafamı kurcalayan bir konuydu. Maalesef  bu konu hakkında işe yarar yazı bulmak da oldukça zor. İslami kesim ve son zamanlarda Avrupa'da tartışıla gelen bir konu. Charles Eisenstein bu konuya biraz olsun değinmiş.

             Eski zamanlarda madeni paralar kullanılmadan önce insanlar genel ödeme aracı olarak kabul edilmiş bazı şeyleri para olarak kullanıyordu. Balık, tahıl hatta sığırları bile. İşte durum böyle olunca eski zamanlarda para arzını arttırmak üretimden geçiyordu. Yani tahılı para olarak kullandığınızı varsayalım. Belli bir süre sonra tahıl çürüyecek ve ortadan kalkacaktır. Böylece dolaşımdaki para azalacaktır. Arttırmak için de üretim yapılmak zorunda kalınacaktır. Bireyler ellerindeki tahılları birikim aracı olarak uzun bir süre tutamayacağından dolayı reel ekonomi de sürekli bir sirkülasyon olacak ve servet birikiminin önüne geçilmiş olunacak. Bu yüzden ben bugün eksi faiz olayının daha çok bu tarafı ile ilgileniyorum.

                Paranın değeri azalmıyor, amortisman ayırır gibi zamanla kendini sıfırlayıp yeniliyor. Böylece para servet birikimi yerine yatırımlara harcanıyor. Daha önceleri ABD'de bu tarz denemeler yapılmış. Konuyu biraz daha derinleştirip "demuraj" kavramını dahil etmek istiyorum. Deniz taşımacılığında getirilen malın çekilememesi durumunda her gün için alıcının ödemek zorunda olduğu paraya demuraj denir. Finans piyasalarına bunu uygularsak atıl olarak elde tutulan ve faiz geliri elde etmek için bir kenara konulan paranın her yıl belli oranda değeri azaltılarak demuraj uygulanabilir.

                  Mesela kullanabileceğinizden fazla paraya sahipseniz sıfır faizle dahi borç verseniz kârlı çıkarsanız. O para elinizde atıl olarak bulunsaydı değeri azalacaktı. Aslında eksi faiz burada bir vergi olarak kullanılmaktadır. Böylece para asıl amacı olan malların değiş tokuşu için kullanılacaktır. İstiflemeyi ortadan kaldırıp paranın dolaşımını sürekli kılacaktır. Para arzı gereksiz yere arttırılmayacak ve böylece paranın satınalma gücünde sürekli bir azalma olmayacaktır. Eksi faiz uygulaması ile belli bir süre sonra dolaşımdan çıkan para merkez bankası tarafından tekrar piyasaya sürülecektir.

                   Üzerinde uzun uzadıya tartışılması gereken bir konu kanımca. Sağlam temellere oturtulmuş bir uygulama ile para gerçekten özüne dönecektir ve sadece ölçü birimi ve değişim değeri olarak kullanılacaktır. Reel ekonomiye katkısı büyük olacaktır. Emeğin değeri artacak, işsizlik azalacak, insanların kolay yoldan para kazanma yolları tıkandığı için riskli yatırımlar azalacak ve belki ekonomik krizlerin etkisi azalacak. Şunu düşünenlerde olabilir. Para ve mevduat eksi faize tabi tutulursa insanlar alternatif araçlara yönelebilirler. İşte Charles Einsteistein buna da değinmiş. Vadesiz borçlar risk primi gerektirir. Emtiaların taşıma maliyetleri vardır. Altınlar saklanmalı ve sigorta edilmelidir. İşte bu yüzden en ucuz ve en risksiz değişim aracı olan para ve vadesiz mevduatın demuraja tabi tutulması  piyasalara düzen ve istikrar getirebilir.

                       Bu radikal kararı almak sanırım günümüzde çok zor. Hele de türev piyasaların değerinin 693 trilyon doları bulduğu bir dünyada kimse kolay yoldan para kazanmaktan vazgeçmeyecektir. Modern köleliğe, ucuz işgücünü sömürüye devam...

Bir insanın ölümü düşünmek için haklı bir sebebi olabilir mi?

2021 yılında hiç blog yazmamışım. Ne olacak benim bu üşengeçliğim bilmiyorum. Halbuki eskiden her Allah'ın günü bir şeyler yazardım. 20&...