Her insan mutlaka görünmeyen zincirler ile olduğu yere bağlanmıştır. Kimileri bunu çok geçmeden kırıp serbest kalmış, kimileri her geçen gün zincirlerine bir yenisini eklemiştir. Ben bugün her geçen gün zincirlerime bir yenisini daha ekleyen birisi olarak içimdekileri dökmek istiyorum...
Herkes yaşadığı toplum içinde farklı ve özel olduğunu düşünür hatta kimileri bunu iddia eder. Bu kişiler aileleri tarafından bu tarzda yetiştirilmişlerdir. Her zaman elindeki ile yetinmeyen, özgürlüğüne düşkün, özgüveni yüksek, kendi başına ve rahat hareket etmeyi seven, birisine ve bir yere bağlı kalmayan bu insanlar kendilerince farklı olurlar hatta bunların çoğu hayatta bu farklılıklarını başarıya çevirmesini de bilir. Ben kendimi bu kategoride göremiyorum maalesef.
Bilmiyorum az sonra anlattıklarımdan sonra beni kendisine yakın hisseden olacak mı ama genelde bizim toplumumuzda bizler böyle yetiştirildik. Hep belli bir düzene tabi olan ve o düzenden dışarı çıkmayan bir insan olduk. Her zaman elimizdeki ile yetindik daha fazlasını istemedik. Böyle derken aç gözlülük ve müsriflik olarak algılamayın. Daha iyisini yapma, daha başarılı olma , daha refah bir yaşam sürme açısından değiniyorum ben. Her zaman temkinli olduk, acabalar ile başladık işlerimize, hedeflerimiz hep makul ve ufak oldu. Sade bir yaşam tarzı benimsedik kendimize. Alışkanlıklarımızdan ve arkadaş çevremizden yeri geldiğinde uzaklaşamadık. Yeniliklere ve gelişime kapattık kendimizi. Ve bugün görüyorum ki üniversiteyi bitirmiş çoğu arkadaşım rekabetin olduğu bu piyasada yabancılaşmış ve yetersiz hisseder olmuş. Hep kıramadığımız görünmeyen zincirlerimiz yüzünden...
Bu zincirler kimi zaman maddi imkansızlıklar, kimi zaman ailevi sebepler, kimi zaman özgüven eksikliğinden oldu; ama her zaman oldular. Ne zaman yeni bir şey denemeye kalkışsak ayağımıza takıldılar. Ve bugün sahip olduğumuz mutsuzluğun kaynağı oldular...Maalesef ben bugün sahip olduğum zincirleri kırmaktansa her gün bir yenisini daha ekliyorum. Hayallerim, bir vizyonum yok mu tabi ki var. Ama elden ne gelir ki bugüne kadar başarılı oldum mu olmadım mı onu bile bilmezken zincirlerimi nasıl kırabilirim.
Öğrenci iken karne günü eve takdir ile gelirdim. Ve aldığım takdir ile övünemezdim. Bak baba takdir aldım hadi bana bisiklet al falan nerdeee..Annem o gün sevdiğim yemekleri yapardı, ben de afiyet ile yer otururdum aşağıya. Akşam yemeğinde babam karneyi eline alır; aferin oğlum demek yerine matematik 4 gelmiş neden derdi:) Çocukluğumdan beri futbol oynarım. Yani takımın iyilerindendim. Şurada yazarken bile kendimi övemiyorum, kime göre iyiydim diyesim geliyor. Ama iyi bir sol ayağım vardı diyebilirim. Güzel oynadığım bir maçtan sonra maçı izleyenler beni tebrik edince heyecanlanırdım ve o heyecanla babamın görüşlerini merak ederdim. Tabi ki babam yine klasik cevaplarıyla " Ben senin zamanında taş gibi oynardım. heheyy zamanın topçularında iş yok karı gibi oynuyorlar" derdi. Yani sözü söyler söylemez ağzınıza tıkardı lafı :) İşte böyle bir ortamda iş hayatına yelken açıyorum. Umarım rüzgar arkamdan eser de yeni ufuklara ve güzel bir geleceğe yol açarım...
Herkes yaşadığı toplum içinde farklı ve özel olduğunu düşünür hatta kimileri bunu iddia eder. Bu kişiler aileleri tarafından bu tarzda yetiştirilmişlerdir. Her zaman elindeki ile yetinmeyen, özgürlüğüne düşkün, özgüveni yüksek, kendi başına ve rahat hareket etmeyi seven, birisine ve bir yere bağlı kalmayan bu insanlar kendilerince farklı olurlar hatta bunların çoğu hayatta bu farklılıklarını başarıya çevirmesini de bilir. Ben kendimi bu kategoride göremiyorum maalesef.
Bilmiyorum az sonra anlattıklarımdan sonra beni kendisine yakın hisseden olacak mı ama genelde bizim toplumumuzda bizler böyle yetiştirildik. Hep belli bir düzene tabi olan ve o düzenden dışarı çıkmayan bir insan olduk. Her zaman elimizdeki ile yetindik daha fazlasını istemedik. Böyle derken aç gözlülük ve müsriflik olarak algılamayın. Daha iyisini yapma, daha başarılı olma , daha refah bir yaşam sürme açısından değiniyorum ben. Her zaman temkinli olduk, acabalar ile başladık işlerimize, hedeflerimiz hep makul ve ufak oldu. Sade bir yaşam tarzı benimsedik kendimize. Alışkanlıklarımızdan ve arkadaş çevremizden yeri geldiğinde uzaklaşamadık. Yeniliklere ve gelişime kapattık kendimizi. Ve bugün görüyorum ki üniversiteyi bitirmiş çoğu arkadaşım rekabetin olduğu bu piyasada yabancılaşmış ve yetersiz hisseder olmuş. Hep kıramadığımız görünmeyen zincirlerimiz yüzünden...
Bu zincirler kimi zaman maddi imkansızlıklar, kimi zaman ailevi sebepler, kimi zaman özgüven eksikliğinden oldu; ama her zaman oldular. Ne zaman yeni bir şey denemeye kalkışsak ayağımıza takıldılar. Ve bugün sahip olduğumuz mutsuzluğun kaynağı oldular...Maalesef ben bugün sahip olduğum zincirleri kırmaktansa her gün bir yenisini daha ekliyorum. Hayallerim, bir vizyonum yok mu tabi ki var. Ama elden ne gelir ki bugüne kadar başarılı oldum mu olmadım mı onu bile bilmezken zincirlerimi nasıl kırabilirim.
Öğrenci iken karne günü eve takdir ile gelirdim. Ve aldığım takdir ile övünemezdim. Bak baba takdir aldım hadi bana bisiklet al falan nerdeee..Annem o gün sevdiğim yemekleri yapardı, ben de afiyet ile yer otururdum aşağıya. Akşam yemeğinde babam karneyi eline alır; aferin oğlum demek yerine matematik 4 gelmiş neden derdi:) Çocukluğumdan beri futbol oynarım. Yani takımın iyilerindendim. Şurada yazarken bile kendimi övemiyorum, kime göre iyiydim diyesim geliyor. Ama iyi bir sol ayağım vardı diyebilirim. Güzel oynadığım bir maçtan sonra maçı izleyenler beni tebrik edince heyecanlanırdım ve o heyecanla babamın görüşlerini merak ederdim. Tabi ki babam yine klasik cevaplarıyla " Ben senin zamanında taş gibi oynardım. heheyy zamanın topçularında iş yok karı gibi oynuyorlar" derdi. Yani sözü söyler söylemez ağzınıza tıkardı lafı :) İşte böyle bir ortamda iş hayatına yelken açıyorum. Umarım rüzgar arkamdan eser de yeni ufuklara ve güzel bir geleceğe yol açarım...