27 Aralık 2015 Pazar

İyi Bir Çocuk Olursak Belki....

            Yarın yine sabah olacak , ben yine aynı hayalleri kuracağım. Tam 12 dakikada Marmaray'a gideceğim. Şanslıysam eğer 07:30 seferine yetişirim. İşe giderken metroda tam 17 dakika kitap okuyacağım. Metrodan işe yürüme mesafem yaklaşık 7 dakika...Ben o süre zarfında istifa edeceğim günü, hayalini kurduğum düzeni oturtacağım zamanı hayal edeceğim. Derken kendimi masa başında, stres dolu ortamda bulacağım. Bazen bütün koşullar uygun iken mutlu olamazsınız. Ben henüz o koşulları sağlayamadım. O yüzden bir nebze vicdanım rahat.

              Toplum bize hep olmamız gereken insanı empoze eder. İyi bir eğitim aldıktan sonra, güzel bir diploma ile iyi para kazanacağımız bir işin hayalini kurarız. Bugüne kadar eğitim aldığım hiçbir hoca bana nasıl mutlu olacağımı öğretmedi. Nasihat veren kaç tane aile büyüğünüz var. Size örnek gösterilen abi her zaman çok para kazanandır.

                Mahmut ile oturup ne olacağımızı tartıştık. 25 yaşında önümüzdeki birkaç yılı ev almak ve para biriktirmek için ipotek etmişiz. Babalarımızla büyük bir kuşak çatışması yaşıyoruz. Bugüne kadar bir gün ellerini omzumuza koyup evlat ne olmak istiyorsun. Var mı bir hayalin? Yok mu sevdiğin bir kız demediler. Bahaneleri hazır ama çünkü onlarda babalarından böyle bir şey görmedi ki? Hayal dediğin nedir , gerçek dünyaya dönün. Biz çok benciliz aslında. Yoksa bizim neyimiz eksik bir kıza ümit verip evlilik hayali kurmuyoruz. Borç ile mutluluk hayalleri kurmuyoruz. Evlenelim dedik de cebimize para mı koymadılar. Ama büyüklerimizin dediğine göre biz egoistiz. Bizden bir cacık olmaz.

               Yarın yaşayacağımızın garantisi yok iken, biz dünya derdini bir kenara bıraktık. Melankoli içimize işlemiş. Neden mutsuzsun dedim kendime. Aslında mutsuz değil beceriksizim. Sadece mutlu olduğumu sanmayı beceremiyorum. Bu yüzden komşunun bahçesi bize daha yeşil gelir ya. Kişisel gelişim kitaplarına, birkaç saatte ufkumuzu açan bizi mutlu eden filmlere ihtiyacımız yok artık. Hayat akışına bırakılacak kadar uzun değil. G.tümüze giren şemsiyeyi açacak kadar da aptal değiliz. Sadece huzur istiyoruz. Hayallerimizi bölüşerek büyütmek istiyoruz. Pudingi çay kaşığı ile yediğimiz, sabahın 7'sinde Şirinler köyünü izlediğimiz, gazozuna top oynadığımız günlerdeki mutluluğu istiyoruz. Çok şey mi istiyoruz ?


24 Aralık 2015 Perşembe

Ömür Dediğin; Umut etmektir...

Bir sabah uyanıp kafamı yorganın altından çıkardığımda olmak istediğim adam olacağım günü sabırsızlıkla bekliyorum. Bir çalar saat sesi ile değil de; belki ezan sesi belki de kuş cıvıltıları ile uyanırım. Aynada yüzüme uzun uzun bakar, çarpık dişlerimle kocaman gülümserim kendime. Balkona çıkar elimde bir fincan çayım ile annesinin elini sımsıkı tutarak okula giden çocukları izlerim. 

Dün geride kaldı , yarın henüz gelmedi. Ben bugünün telaşından akıp giden zamana direnemez oldum. Merak ediyorum ilk ne zaman hayaller kurmaya başladım. Ve bugüne geldiğimizde mutluluğu paylaşabileceğim, sıradan ve sade hayatıma renk katacağım günlerin hayalini kurmaya devam ediyorum. Ders çıkaracağım o kadar çok şey var ki: Mesela bir kız kardeş nasıl idare edilir. Tüm yaramazlıklarına rağmen gözlerinin içi ile size güldüğünde ne yapabilirsiniz? İşten yorgun argın geldiğinizde bırakın kendinize ayıracak vakti , o küçücük çocuğa nasıl vakit ayırırsınız. 

      Babamın bana yapamadıklarını yapmak istiyorum. Ellerim cebimde uzun uzun düşüneceğim yürüyüşlere çıkmak istiyorum. Bir bank köşesine yığılıp ağaçlarla dertleşmek istiyorum her zamanki gibi. Köşe başında soğuktan titrerken mendil satan adamın hayat hikayesini öğrenmek istiyorum. Suriyeli çocukla ülkesinde oynadığı oyunları oynamak istiyorum..Memleket meselelerini biraz ciddi biraz gülerek tartışmak istiyorum. Her şey bir kenara sevmek nasıl bir şey tatmak istiyorum. Hevesim kaçmadan , sonunu getirebileceğim , rahatımdan vazgeçebileceğim, hayatımı paylaşacağım, hayallerimi bölüşeceğim biriyle...

       Bir şirketin en tepesine çıkmayı hayal etmekten utanmıyoruz da; küçük de olsa bizim olan bahçeli bir evimizin olduğunu , salatalık domates ektiğimizi, bahçesindeki çimlere uzanıp hayaller kurduğumuzu, ailemiz ve dostlarımızla çilingir sofraları kurduğumuzu, evimizin dört duvarını kitaplar ile donattığımızı hayal edemiyoruz. Dünyayı değiştirebileceğimizi inanıyoruz ama kendi dünyamızdan bir haberiz. 

Yeni yıla hayallerde değil , kendi gerçeklerimle yaşayacağımı ümit ederek giriyorum. Milli piyango işin gırgırı belki ama 30 yaşıma kadar kademeli olarak hedeflerimi gerçekleştireceğimi ümit ediyorum. Master'dan sonra doktoraya başlarım. Karadeniz ve Ege turu yaparım. Kendi ülkemin güzellikleri bittikten sonra cruise gemisi ile açılırım yeni limanlara... Yarın ölecekmiş gibi, her gün yaşayacakmış gibi. Bir kelebek misali anın tadını çıkarmak için yaşarım. Belki bugün belki yarın...

19 Aralık 2015 Cumartesi

Kafam Hafif Dumanlı...

        Uzun zaman sonra dertleşme isteği uyandı bende. Kendi kendime konuşayım derken baktım deli muamelesi görüyorum. O zaman kendi iç sesime buradan sesleniyorum. Beni dinleyecek adam yok değil; fakat derdimi anlayacak var mı orası meçhul. 

       Neyin peşinden koştuğumu ve bu amansız mücadelenin nerede biteceğini soruyorum kendi kendime. Ne olduğunu anlamadan ömrümün üçte biri rüzgar gibi geçti. Çocukluk hayallerim gerçekleşmeyen bir macera olarak geride kaldı. Ne zamana kadar sürecek bu maddi tatminsizlik derken, elimizde kalan maneviyatı da kaybetmişiz haberimiz yok. Pirince giderken eldeki bulgurdan da olduk iyi mi!  

Bu yaşıma kadar hiç keşkelerim olmadı. Yaptığım her tercih , yapamadıklarımın ikamesiydi. Ve ben tercihlerime her zaman sahip çıktım. Futbolcu olamadım belki ama, yıllarca peşinden koştuğum futbol topu sayesinde aynı hayali kuracağım onlarca dost edindim. Çocuklarıma anlatacağım sayfalar dolusu zaferim var. Bir o kadar da mağlubiyet. Futbola ayırdığım vakti derslerime ayırsaydım belki çok daha iyi bir okuldan mezun olacaktım belki de kariyerimin seyri daha farklı olacaktı. Fakat kimin umurunda.  Evde kafamı kitaba gömmem gereken zamanlarda, ben sokakta top peşinde koşuyordum. Dedemin bahçesinde ağaca tırmanıyordum. Komşu kızların zillerine basıp kaçıyordum. 

     Ne istediğimi anlatmaktan hiç çekinmedim. Ama kimi sevdiğimi söylemeyi de bir türlü beceremedim. Bir büyüğümün dediği söz aklımdan hiç çıkmıyor. "Küçük işler kabiliyetle , büyük işler yürekle yapılır."  Ben her zaman yüreğimden bir şeyler kattım elimin değdiği yerlere. Neden kariyer denen saçmalığa inanmadığımı söyleyeyim.:

     Çünkü ben Temel Kamacı'nın torunuyum da ondan. Hani o mütevazıyım deyip de , söze başladığında siz de nereden biliyoruz diyen, ayaklarını çime basmaya korkup bastıktan sonra da üzerinde yatıp gelecek hayalleri kuran , dedesinin derme çatma yaptığı dükkanında poğaça pişerken kokusu ile mutlu olan,  fındık tarlasında çuval çuval fındık taşıyan , akşam rüzgarında içine huzur dolan , bir demlik çayla mutlu olan adamım. 

       16 yaşından beri küçük hedefler koyup , paranın satın alamayacağı şeylerin peşinde koşuyorum. Üniversite okumayı düşünmeyen bir adamken diplomayı derece ile alıyorsun . Ulan bu memleket koşullarında iş bulur muyum derken? Diplomayı alır almaz ekmeğinin peşinde koşmak zorunda kalıyorsun. Nefes almak için bir ara vereyim dediğinde koğuş kalk sesi ile uyanıyorsun. Allahım bu da mı gol değil dediğinde topun ağlara gidişini izliyorsun.

         Küçük hedefler koymaya devam ediyorum. Mesela şu master denen illet bittikten sonra doktora olayına gireyim diyorum. Acaba akademisyen olma hayalim bir gün gerçekleşir mi? Paranın canı cehenneme demiştim ya? Bu hayatta arkamda bir şeyler bırakmak istiyorum. O yüzden yazmaya başladığım roman çalışmamı bitirsem hiç fena olmaz. Ailemi değil de, kendimi düşüneceğim gün geldiğinde basarım istifayı. Dünya malına çok müsamaha gösterdim. Biraz da kendim için çalışayım dediğim de sırtımda çanta ile Anadolu turuna çıkarım. Meyveyi dalında yerim , dere tepe yürürüm. Kendi kendime konuşur, arada yalancıktan kendimle kavga ederim. Belki dinlenmek için gövdesine yaslandığım ağacın altında başıma elma düşer de nasıl mutlu olabileceğimi keşfederim. 

          Öyle işte... Hee arada bir gün benden baba olur mu diye de düşünmüyor değilim. Ama ha siktir oradan diyesim geliyor tutuyorum kendimi. Kendinden başkasını sevemedin be çocuk. Başkasının çocuğunu nasıl seveceksin :) Hala ilişkilerini yürütebilen çiftleri gıpta ile izliyorum. Ben kendimi bile idare edemezken, Allah aşkına siz başkasını idare etmeyi nasıl beceriyorsunuz. Varsa bir püf noktası bilen söylesin. Biz de sinemada patlamış mısırı , bankta otururken simidi , cebimizdeki evin anahtarını , kurduğumuz hayalleri  paylaşacağımız kadını bulalım. Söyleyeceklerim şimdilik bunlardan ibaret a dostlar. Yalnızlık canıma tak ettiği gün ararım sizi belki karşılıklı bir iki bardak çay içeriz. Ama fazlası değil. Huylu huyunda anca bu kadar vazgeçer...


16 Aralık 2015 Çarşamba

Özlemek...

Bir toprak kokusu doluyor ciğerlerime,
Sabahın ilk ışıkları gözlerime vuruyor,
Hasret duyuyorum geçmişe,
Dedemin fırınında pişen poğaçanın kokusuna,
Akşam üzeri esen rüzgarın esintisine,
Çimenlere uzanarak kurulan hayallere...

Bir gün sevdiğim insanlar taşıyamaz oldu emanet canlarını,
Kurulan eşsiz sofralar eniştem olmadan kuruluyor,
Anneannem kendisinden beklenildiği gibi sessiz sedasız gitti..
Sıra sıra giderken İlker'de giydi üzerine beyaz kefeni,
En çok da o koydu zaten.
Şimdi en zoru kaldığımız yerden devam etmek,
Verilmiş sözümüz, edilmiş yeminimiz yok belki
Bir gün tekrardan bir araya geleceğimiz günlerin özlemi var...

           
           

8 Aralık 2015 Salı

Talih Kuşu...

        Yine uzun uzun hayallere , bitmez tükenmez düşüncelere dalmışım. Eminönü iskelesinden anons yapılıyor. Koşar adımlarla yetişiyorum vapura. Şimdi denizin güvertesinden Boğaz manzarasına bakacağım ya, aldırma gönül aldırma. Sevda dediğin Yeşilcam filmlerinde kaldı.

        Bir bardak sıcak çayı sıkıca kavrıyor ellerim. Rüzgara sırtımı dönüyorum; ısınmak için birbirine sokulmuş çiftler ,  koyu sohbete dalmış ihtiyarlar. Hayat güzel arkadaş , bir de şu geçim derdi boynumuza asılmasa.  Düşünün ki günümüz iyi geçsin diye saçımızı tam tersine tarıyoruz. Simidi koparıp koparıp , pudingi çay kaşığı ile yiyoruz. Tabi küçük şeylerden mutlu olduğumuz kadar , ipe sapa gelmeyen şeylerde canımızı sıkmıyor değil. Olsun biz yine de gülmeye, umut etmeye devam ediyoruz.

          Bu yıl içimde farklı bir his var , o yüzden İstanbul'un dört köşesinden milli piyango bileti almaya başladım. Büyük ikramiyenin hayalini tabi ki kurmuyorum. Aza kanaat etmek içimize işlemiş. Kimileri belki yine küçük düşünüyorsun diyecek ama yok arkadaş Allah çok verip de azdırmasın.  Master yapmak için bankadan biraz borç almıştım , bir de üniversite yıllarımdan kalan kredi borcum var. 25 yaşındayım ve çalıştığım şu birkaç yıl borç ödeyerek geçti. Temiz bir sayfa açacağım , borcumun olmadığı günün hayalini kuruyorum. Çok değil be 20 bin liracık. 

         Ne mi değişir hayatımda. Belki sabahları mide kasılmaları olmadan işe giderim. Canım sıkıldığında istifa ediyorum sizin işinize ihtiyacım yok derim. Belki müsaade ederlerse alırım başımı yurt dışına giderim. Gömerim kafamı birkaç aylığına kitaplara. Belki bir hevesle yazmaya başladığım kitabımı bitiririm. Bu hayata bırakacak bir eseri olmalı insanın. Çocuk sahibi olacağım günler ufukta görünmediği için sanırım en kolayı sayfaları karalamak. 

         İnsan düşündüğü gibi yaşamalı yoksa yaşadığı gibi düşünmeye başlarmış. Hayal kurmaya devam ediyorum. İpin ucunu yakaladım gibi. Ya çekeceğim ve mutluluk bana doğru gelecek. Ya da ipin beni götürdüğü yere gideceğim. Nereye vardığımın bir önemi yok. Vardığım yerde olmak istediğim adam olayım. Ne bileyim belki uslu bir çocuk olursam Şirinler köyünü bile görebilirim. 

3 Aralık 2015 Perşembe

Atın Beni Denizlere...

Yolculuk buraya kadarmış ya,
Belki bu kalemi son tutuşum,
Hüzünle andığım dostlarımın arasına dönmeme az kaldı, 
Hani bir söz vermiştik ya birbirimize,
Beraber büyüdük , beraber yaşlanacağız diye, 
Beraber güldük , beraber ağlayacağız diye...

Şimdi beni sorarsan ben yine bildiğin o hayalci çocuk,
Ders almadım senden sonra ölmeyecekmişcesine çalışıyorum,
Kazık çakacağım ya bu dünyaya,
Oysa hep derdik ya şiir tadında yaşamak vardı hayatı,
Bir kafiye gibi uyumlu olan eşimizi bulacaktık,
Yarım kalan cümlelerimizin sonunu mutlulukla tamamlayacaktık,
Olmadı be çocuk senden sonra olmadı...

Turgut Uyar diyor ya; düşünüyorum da biz büyüyerek çocukluk etmişiz diye,
Hatırlıyor musun o erik ağacının altındaki salıncağımızı, 
Dedemin böreklerini , anneannemin bahçesini,
Senden sonra gitmek nasip olmadı ama ilk gidişimde sallanacağım. 
Gökyüzüne bakacağım gülümseyerek, 

Nasıl beyaz sayfaya ilk kelimeyi yazmak zor ise , bitirmek de bir o kadar zor,
Çocuklarımıza beraber anlatacaktık o güzelim günleri,
Bir dizine sen , bir dizime ben oturtacaktık yumurcakları oldu mu şimdi be çocuk,
İlker amcalarını sadece anılarda tanıyacaklar şimdi.
Bir ay oldu sen gideli, sorsan bana bir ömür. 
Resmin masanın köşesinde her baktığımda gülümsüyorsun, 
Bense hüzünleniyorum, kazık çakmadın bu dünyaya,
Çile dolu hayatı  kısa ama öz, her daim gülerek bizleri de güldürerek yaşadın...

 



Bir insanın ölümü düşünmek için haklı bir sebebi olabilir mi?

2021 yılında hiç blog yazmamışım. Ne olacak benim bu üşengeçliğim bilmiyorum. Halbuki eskiden her Allah'ın günü bir şeyler yazardım. 20&...