29 Ekim 2017 Pazar

Pazar Günü Düşünceleri...

    29 Ekim Cumhuriyet bayramı ile ilgili haberleri, programları izliyorum. Sokaklara asılan bayraklara, yapılan etkinliklere bakıyorum. Aşikar olan bir şey var. Zoraki yapıldığı ortada. Örneğin Kuzguncuk'ta sokakları süsleyen Kuzguncuklular Derneği'ydi. Belediye'den olandan bitenden haberi. Eskiden okullarda tatlı bir telaş olurdu. Okulların bando takımları sokaklarda yürür, halk onları bayraklar sallayarak selamlardı. 

       Bugün iktidar FETÖ hüsranı ve açılım süreci fiyaskosundan sonra sığınılabilecek en güvenli liman olan Atatürk'e sığınmak zorunda kaldı. Birlik mesajı, güçlüyüz mesajı, dış mihraklar, milli egemenlik falan filan. Gazeteler ve haberler 29 Ekim coşku ile kutlanıyor manşetleri ile süslü. Hayat ne tuhaf öyle değil mi? Şu an elimde Yılmaz Özdil'in son çıkan kitabı "Sen Kimsin" var. Yılmaz Özdil'in köşe yazılarını üniversitede iken satırı satırına okurdum. Son 3 yıldır nadiren ayda yılda bir okurum. Çıkan her kitabı kitaplığımda yerini de almıştır. Beğeniriz beğenmeyiz. Eleştiririz eleştirmeyiz. Ama şu bir gerçek yazdığı kitaplara gazeteciliğin tarih kitabı gibi. Her liderin, her siyasi aktörün televizyonlarda, gazetelerde, dijital basında ve canlı yayında söylediklerini satır satır önümüze koyuyor. İnkar edilemez. Ve tarih bize Mustafa Kemal'in 100 öncesinden bile söylediklerinin tek tek çıktığını gösteriyor. 

        Gelelim diğer konulara. Bu yazıyı sadece 29 Ekim'e ayırmayı düşünmüyorum. Çünkü o kadar çok anlattık, konuştuk ama günün sonunda söylediklerimizi aleyhimize kullandılar. Yunus Günçe şiir kitabı çıkarmış. Hali hazırda bende 18 yaşımdan beri düzenli olarak yazan birisiyim. Hâlâ daha yazdıklarımı yayınlamaya çekinirken ve her geçen gün kendimi geliştirirken böyle sapsız adamların saçma sapan kitaplarına maruz kalmak çok canımı sıkıyor. Sosyal medyada takipçi satın alıp, kendisini şişirenlerin kitap bastığı, sosyal bir mesajı olmayan, kültürel ve entelektüel birikimi olmayanların roman yazıp bir de üstüne bunların filminin çekildiği bir ortamda sahi ne yapmalı bilmiyorum? 

         İki şiir kitabını bitirdim bir de roman çalışmam var.  Dergilere göndermeye üşeniyorum, yayın evlerine gitmeye de şüphe ediyorum. Ben kimim ki? İş hayatına girerken de, sporculuk yaparken de hiç kimseden yardım isteyemedim. Birileriyle yavşaklık derecesinde ilişki kuramadım. Bugün bir edebiyat dergisine binlerce öykü ve şiir gönderilirken içinden tanıdıkların eserleri seçilirken ne yapmalı onu da bilmiyorum. En iyisi kendi arkadaş çevrem ile yetinmek. Beni anlayan insanlarla okuyup, sohbet eder. Küçük dünyamızla tatmin oluruz. Egoya ve kibire bulaşmadan güzel sohbetler ederiz. Zaten 30 yaşından önce eser yayınlamanın bu devirde sakıncaları var. Biraz daha pişmemiz lazım. İnsanlar yazdıklarımızı okuduklarında pişmemiş, ham fikirlere maruz kalmasın. Ne dersiniz bir gün bizim de yazdıklarımız okunmaya değer olur mu? 
            

19 Ekim 2017 Perşembe

Mahsur Kalmış Hayat...

    Bir Perşembe akşamı haftasonu tatiline 24 saat kala sevdiğim şairlerin resimlerine bakarak bu satırları yazıyorum. Düzenli aralıklarla yaşadığım bunalım sürecinin içerisindeyim. Yolda yürürken kaldırım taşlarına üçer üçer basıyor, metroda bilerek tam ortaya oturup insanların beni sıkıştırmasına müsaade ediyor, ders çalışmadan önce ikilem yaşayıp; önce ders mi çalışsam yoksa mastürbasyon mu yapsam diye düşünüp nefsime mağlup oluyorum. 

    Hayatı ıskaladığımın maalesef farkındayım. Tıpkı bir beyzbol oyuncusu gibi hayatı ıskaladığım her gün için küfür ediyorum. Çevremdeki insanların benim hakkımdaki düşüncelerinin de farkındayım. Kimileri bu aralar benim için eminim küfürbaz diyordur, kimileri umutsuz bir romantik olduğumu düşünüyordur, iş arkadaşlarım çalışırken agresif ve karamsar olduğumdan emindirler. Çünkü "Hayat mı lan bu" repliği ile güne başlayıp günü bitiriyorum. 

   Babam sanırsam artık akışına bıraktı. Hâlâ bir araya gelip geleceğim hakkında konuşamadık. Sanırım konuyu benim açmamı bekliyor. Bir gün yanına gidip eee Fiko zamanı gelmedi mi sence? Sahi baba olmak nasıl bir duygu düşüncelerini öğrenmek isterim. Mesela 27 yaşında bir oğlun var. Çok fazla kitap okumaktan balataları yaktığını düşünüyorsundur. Ne bileyim kahveye gittiğinde yaşıtların dede olmuş, çocuklarını evlendiriyor. Bekar olanları dünyayı geziyor, dünyayı gezemeyenler eminim pompadan pompaya koşuyordur. E bazı akşamlarda eve sarhoş geliyorlardır. Peki senin oğlun ne yapıyor. Annesinin yaptığı enfes kurabiyeleri çay ile mideye indiriyor. Daha evlenmeden göbek sahibi oldu. Bu işin sonu nereye gidiyor. Çekip kenara konuşmayacak mısın artık? 

    Haa  annemi de unutmadım. Öğrencilik hayatım bitmedi, dersler nasıl gidiyor diye sormaya devam ediyor. İş çıkışı eve vaktinde geldiğimde hayırdır bu akşam mesaiye kalmamışsın diyor. Kariyerim ile ilgili yol haritası çiziyor. Bu kadar işinden şikayet etme, iyi bir kariyerin olacak falan diyor. Doktora yaptıktan sonra akademisyen olabiliyorsan ol diyor. Bir de artık kendine bir çeki düzen ver. Gencecik yaşında yakışıyor mu şu göbek. Bak eşşoğluna eve gelirken de çitozunu patozunu da almış gelmiş. Ne diyeyim ben...

      Kendimi 25 yıllık evliliğini bitirdikten sonra eski karısını unutamayan erkekler gibi hissediyorum. Hiçbir şeyden zevk almıyorum. Bu duruma nasıl geldim inanın bilmiyorum. Birileri beni incitir diye lise birinci sınıftan beri kimseye aşık olmuyorum. Fakat Bob Marley demiyor muydu: "Hayatta herkes seni incitecek, önemli olan acı çekmeye değer birini bulmak." Evet umutsuz bir romantik mi oldum yoksa. Kilo versem, eskisi gibi aynanın karşısına geçip karın kaslarımı izlesem mutlu olur muyum? Hoşlandığım kızlar fit bir vücut görünümüne tav olurlar mı? Hadi canım sizde? Okuduğum binlerce kitap, entelektüel birikim, mizah anlayışım, müzik ve film kültürüm, gelecek hayallerim, kendim olma çabalarım bunların hiç mi önemi yok ? 

        Kaç yıl oldu yazmaya başlayalı bilmiyorum ama; bu blogda yazdıklarım neredeyse 200.000 kez okunmuş. Diğer yazdıklarımla beraber yarım milyon kez okunmuşum. Ne için? Popüler olmak için mi, en kısa zamanda piyasaya bir kitap sürüp çok satanlar listesine girerek kısa yoldan parayı bulmak için mi? Lanet olası şu küçücük dünyada benimle aynı fikirleri paylaşan insanları bulmak için tüm bu yazdıklarım. Ve yolculuk devam ediyor. Henüz içimi dökebileceğim bir kadınla karşılaşamadım. Çünkü biliyorum Cemal Süreya'nın da dediği gibi: Dökmeye niyetim yok içimi, zor sığdırdım zaten." 

1 Ekim 2017 Pazar

TO DO LIST...

Eminim ki hepimizin 30 yaşına gelmeden önce  bir to do list'i ( yapılacaklar listesi) vardır. Hayatı akışına bırakamayacak kadar berrak bir hayatımız olmadığına göre, yeni doğan her gün serengeti ormanlarındaki aç aslan sürüsü gibi bir hedefin peşinden koşmak zorunda hissediyoruz kendimizi. Daha az ile yetinip, sade bir yaşantıya elbette sahip olabiliriz. 

Çevremden farklı tepkiler almaya başladım. Hiçbir zaman popüler, karizmatik, sözüne itibar edilen birisi olmaya çalışmadım. Zaten istesem de öyle olabilecek donanıma da sahip değilim. Hem dış görünüş olarak, hem de düşünce dünyası olarak. Misal kimileri neden bu kadar karamsar cümleler kuruyorsun diyorlar. Bunu diyenler ununu eleyip eleğini asmış ev hanımları ve şirkette benim yöneticim olan maddi açıdan rahatlamış insanlar. Neden argo ve küfür kullandığımı soranlar da oluyor. Can Yücel'e sığınıyorum. "Bu kadar orospu çocuğunu küfürsüz nasıl anlatayım" ya da "Çok küfür ediyormuşum ne yapayım hayatımı sikenlere şiir mi yazayım?"

Yazıya yine birazcık derdimi anlatarak başladım. Fakat şimdi asıl meseleye giriyor ve yapılacak listemin satır başlarını okumaya değer bulanlarla paylaşıyorum. Belki imkanı olanlar da bir şevkle ufak tefek değişiklikler yapma kararı alır hayatında.

  • Kütüphanemi zenginleştirmek adına yaklaşık 150 tane yazar belirledim. Bu yazarların okumadığım ve dikkate değer kitaplarından yine yaklaşık 750 adet kitabı bir excel dosyasına not almaya başladım. 27 yaşındayım ve 30 yaşıma da kadar tüm bu kitapları kütüphaneme dahil etmek için elimden gelen tüm çabayı sarf edeceğim. 
  • 16 yaşımdan beri  okumakla yetinmeyip aynı zamanda yazıyorum. Okunmaya değer midir bilemem? Ama piyasada sosyal medya fenomeni olmuş, tanıdıklarının vasıtasıyla bir köşe sahibi olmuş yüzlerce insan var. Ölmeden önce arkamda kalıcı bir eser bırakma hayalim var. Galiba iki şiir kitabını dolduracak kadar şiir yazdım. Bu üç yıl içerisinde dergilere değil de yarışmalara gönderip şansımı deneyeceğim. Yarım kalan bir roman denemem vardı onu da tamamlarsam fena olmaz. 
  • Nasip olursa bu sene yüksek lisansı bitiriyorum. Önümüzdeki sene iktisat teorisi alanında doktoraya başlamak için ufaktan da olsa hazırlıkla başlıyorum.
  • Yaklaşık 2000 kitaplık  bir kütüphane ve film kültürü oluşturabildim. Bunun yanında seyahat ettiğim yerlerden oraların simgesi olan karpostal ve minyatür oyuncak koleksiyonu yapmak gibi bir hayalim var. İleride olur da evlenirsem çalışma odamı kitaplar, plaklar ve gezdiğim yerlerden getirdiklerimle dolduracağım. 
  • Maalesef yurt dışına çıkıp gezmek için biraz geç kaldım. Yoksa götüm götüm gezip, Pisa kulesine parmak ucumla dokunur, Mostar köprüsünden atlar, Prag'daki mimarlık harikasına uçan tekme atardım. Benim de kendimce bir rotam var. Okumaktan haz duyduğum yazarların anlattığı veya onlarda iz bırakan yerleri gezeceğim. Misal Kafka'nın Prag'ı , Hayao Miyazaki'nin çizdiği eşsiz Japon kırsalları ve adaları, Pablo Neruda'nın Santiago'su, Gabriel Marguez'in Kolombiya'sı, Murakami'nin Kobe'si ve Tokyo'su, Aytmatov'un Kırgızistan'ı vs. vs.

  • Bunca şeyden sonra sanırım sürekli alay ettiğim, şiirler yazdığım yalnızlığımla ilgili de planlarım yok mu diye düşünebilirsiniz. Aslında yalnızlığı o kadar çok seviyorum ki; şikayet etmemin sebebi insanlar homoseksüel olduğumu düşünebilir ya da asosyal mi lan bu diyebilir fikri. Sürekli bir elmanın yarısını tamamlama düşüncesi, boş vakitleri bir kadınla baş başa geçirmek, tabi ki erkek milleti olarak cinsel hazları gidermek, ya da idealist çiftler gibi sosyal medyadan mutlu çift pozları vermek... 
  • Hiç aşık olamadım, nasıl bir duygu olduğunu da maalesef bilemiyorum. Uzun süre bağlanamadığım için bir süre sonra ilişki de tıkanıp, kız arkadaşımla buluşmak yerine tek başıma takılmak için bahaneler uydurmaya başlıyorum. Daha doğrusu şikayet ediyorum ama tamamen egoistlik benimkisi. Ruh ikizi olayına inanıyor gibiyim. Kendi özel hayatı ile beraber olduğu insana ayırdığı zaman arasında denge kurabilen bir kızla henüz tanışmadım. Tabakhaneye bok yetiştirmediğime göre henüz zamanım var. Belki kitapları en az benim kadar seven. Kendi kelimeleri olan, kara mizahı, karamsarlığı seven, kendine vakit ayırmaktan hoşnut olan, her türlü konuyu dilimin kemiği olmadan rahatlıkla konuşacağım birisi ile tanışırım. Hee hayal kurma, çok idealist olma böylesini bulamazsın diyenlerinizi duyuyorum. Sıkıntı değil 35'ime gelmeden mantık evliliği yapar, peşi ardına çocukları koyarım. Kocalık dediğin de en nihayetinde bir kamu hizmeti değil mi? Askerlik yapmış insanlarız, kocalık mı yapamayacağız. Peki karıcım der mutlu mesut yaşamayı deneriz elbette...

Bir insanın ölümü düşünmek için haklı bir sebebi olabilir mi?

2021 yılında hiç blog yazmamışım. Ne olacak benim bu üşengeçliğim bilmiyorum. Halbuki eskiden her Allah'ın günü bir şeyler yazardım. 20&...