26 Eylül 2015 Cumartesi

Zamansız Bayramlar...

        Bir bayrama daha kavuşmanın sevincini.....Yok abi bu yazı yine karamsar ve bir o kadar da isyankar olacak. Hangi ara namazı kıldık , hangi ara kurban kesildi demeye kalmadan kavurmalar midemize oturmuş , keyif çayları içilmiş , hal hatırlar sorulmuş. O da yetmemiş hararetli tartışmalarla memleketi kurtarmışız. Murat'cım sende biraz kilomu aldın ne? Çok karamsar görüyoruz seni hep isyan hep isyan? Genç yaşında çalışacaksın ki yaşlılığında rahata eresin. Düşüncelerin sana kalsın , sen öyle ulu orta yerde fikirlerini beyan etme herkes nasıl yolunu buluyorsa sen de yoluna bak be oğlum...

          Evet çok şükür bir bayram daha yaşandı bitti saygısızca. Bayram dediğin çocuklara bayram arkadaş ; etin nereden geldiğini bilmeden  , aman şekerim çıkar demeden tatlılara gömülmeler , el öperek ganimete konmalar... O zaman biz ne s.kime büyüdük arkadaş. Elalem çocuklarını bir bir evlendiriyor , takıyor takıştırıyor, tatillere çıkıyorlar daha evlenmeden. Biz de fakiriz ya anasını satayım. Üsküdar'da denize karşı çay içip neyin kafasını yaşıyorsak. Olsun be hayallerimiz var bizim pilav üstü kavurma , çaya limon , tatlıya şerbet misali.

            Acun'un sosyal medyaya , Esra Erol'un evlilik olayına , farkına varmadan bizim yaşıtlarımızın da amca, dayı kontenjanından siyasete girmesinden sonra memleketin iyice boku çıktı. Çok şükür bir edebiyata el atamadılar. Onun da eli kulağındadır ya. Ama onu yedirmeyiz arkadaş. Mürekkepten molotof , kağıt kalemden sapan yapar çıkarız sokaklara.

             Maho ile böyle hasbi hallerdeyiz yine. Mevzu bahis olunca aklıma geldi. İşin gücün varsa erkeksin , evin araban varsa erkeksin , en güzelinden düğünü ,yetmedi yurtdışında balayını yaptın mı ooo hem de ne erkeksin. Bunun üstüne biraz halden , biraz edebiyattan , biraz hayallerden ee  biraz da kadın halinden anlıyorsan işte o zaman erkek değil adamsın usta.  Sorun şurdaki biz denklemi tersten kurduğumuz için adamlıktan erkekliğe geçmenin yolları arıyoruz. Sıkıntlı bir süreç.

               Daha bu durumu çözemezken bir de kız beğenemez miyiz? Hayde... Ee şimdi dedem pastacı annem de onun yamağı olunca ister istemez çıtayı yüksek tutuyoruz. Biz ki her akşam çayımızın yanında pasta börek yemiş bir nesiliz. Poğaçanın iyi kabarmışını , zeytinyağlının kalem gibi olanını , fırında sütlacın üstü iyi kızarmışını görmüş adamlarız. Her şeyden geçtik Allah analarımıza zeval vermesin.  Eee be kardeşim Nazım'a komünist diye burun kıvıran  , Necip Fazıl'a aşağı mahallenin yobazı diyen kızları napalım. Piyasa da bozuldu. Çin malı ev hanımı ;ama mübarekler el yakıyor. Her şeyin hayırlısı diyerek noktayı koyuyorum. Kavurma kokusu geliyor buram buram , ağırdan da bir çayımızı demledik mi tamam arkadaş bugün de bekarlığın verdiği hüznü unuturuz. Akşama belki bir Bebek sahili yaparız, çekirdek çaya talim...

20 Eylül 2015 Pazar

Murat Hayaller Ülkesinde...

         Güneşin bile sabah doğacak takati yok iken , bir çalar saat sesi ile uyanıyorsun. Yorgunluktan , bezginlikten , hayal kurmaktan şişmiş gözlerle aynada kendine bakarken , bir anlam arıyorsun yüzünde. Öğrenci olduğun günler geliyor aklına , annenin şefkatle titreyen sesiyle , kimi zaman öperek uyandırdığı sabahlara özlem duyuyorsun. 

          Her geçen gün sanki hayat daha bir çekilmez oluyor. Güzel günlerin bizi beklediğini hayal ederek avunuyoruz. Halbuki geçmişe özlem duymadan geçen tek bir günümüz de yok, kaybettiklerimizin yerini dolduracak insanlar da... Bazen çocuk kalsaydım hep diyorsun; kıskançlıkların , kavganın gürültünün , şıpsevdi aşkların , kanayan yaraların çabuk unutulduğu günlere dönmek istiyorsun. Hem de çok istiyorsun. Çünkü kocaman adam olduğunda kederinde ağlayan, sevincinde gülen insanların hangisinin samimi olduğunu bilemiyorsun. 

          Bir de günümüzün popüler hastalığı var. Herkes kendi buhranını yaşıyor kendi içinde. Bitmek bilmeyen bir mücadele. Sürekli melankoli hali. Siz güldüğümüze bakmayın , ağlamayı gücümüze yediremediğimizden gülüyoruz bazen. İşin açıkçası ağlanacak halimize gülüyoruz. 2015 yılında helal para ile nasıl ev alırızı düşünüyoruz. Kira vermekten kurtulduğumuz gün , huzur içinde öleceğimiz günleri bekliyoruz. Babamızın bizi anlamasını , annemizin bunaltıcı nasihatlerinden kurtulmayı istiyoruz. Başımızı yastığa koyduğumuzda huzur içinde uyumanın nasıl bir şey olduğunu tatmak istiyoruz. Artık eve fazla gelmeye başladık o yüzden kendi küçük yuvamızı kurup , kendi masal dünyamızda yaşamak istiyoruz. 

             Metrekaresi küçük ama sevdasına doyum olmayan , küçük de olsa balkonunda bir pazar sabahı huzur içinde kahvaltı yaptığın evin olsa. Salon boydan boya kitaplık , cam kenarında köyüne olan özlemini dindiren küçük bir divan , camların önünde menekşeler , kapının önünde aile arabası , arka koltukta çocuk puseti... Adım adım yaşlanırken , saçlarımıza aklar düşerken , dünya derdine bu kadar düşmüş iken. Bir çıkış yolu arıyor insan.  Hayaller gerçek olsa , sevdiğin kız elinden tutsa , bütün dünya buna inansa , hayat bayram olsa ve uzansak sonsuza...

13 Eylül 2015 Pazar

Hasret Kokan Kelimeler...

    Uzun uzadıya anlatmak ister ya hani insan kendisini. Annesinin sıcak bir poğaçayı sardığı mendil gibi muhafaza eder kelimelerini. Yolluk yapar kendisine düşüncelerini. Çünkü her an hazırdır geri dönülmez yolculuklara. Bir çekmecede saklıdır , boynu bükük sevdaları. Arada beyaz kağıtlara  karalarsın isimlerini. Mürekkebin bittiği yerde gözyaşın ile tamamlarsın. İşte böyle beter bir şeydir düşüncelerin kimsesizliği. Ne kimsenin yaşantısını beğenirsin  ne de kendine uygun bir yaşantı bulabilirsin.

     Zaten ne beklersin ki hayattan. Gelirken ne getirdin , giderken ne götürebilirsin. Baban bile seni anlamaktan aciz iken veya sen anlatacak kelimeler bulamazken , bekleme başkalarından seni anlamalarını.

      Bir gün gerçekten bir kızı sevmek zor gelmediğinde , sonunu getirebilecek cesareti kendinde bulabildiğinde durma... Yasemin kokulu kaleminden çıkan şiirleri karalara tertemiz sayfalara. Ocakta pişen çorbanın , balkonda asılı duran çamaşırların , beyaz keten sofra bezinin , çift kişilik kanepenin hakkını ver.

       Kimbilir o gün geldiğinde eser kalmaz bu melankoliden. Çayın demini, biraz olsun da şekeri azaltırsın. Yalnız dolaşmazsın kitapçıların dar ve uzun koridorlarını. Işıl ışıl parıldayan vitrinlerin önünden geçerken , ufak bebek eldivenlerine bakarsın. Tek kişilik hayallere yer vermezsin başını yastığa koyduğunda. Başkalarının mutluluğunu görmezden gelmek yerine , onların bir parçası olmayı denersin. Söz ver kendine her geçen gün daha iyi bir adam olmaktan vazgeçmeyeceğine. Tüm sıkıntılara rağmen. Ve umudunu kaybetme her gecenin bir sabahı , kurduğun hayallerinde gerçekleşeceği günler var...

10 Eylül 2015 Perşembe

Cehaletin Başladığı Yerde Umutlar Biter...

          İşe başladığım günden beri ne ekonomi üzerine ne de siyaset üzerine yazı yazar oldum. Biraz olsun haddimizi bilmek lazım diye düşünüyorum. Gerçi burası Türkiye ; Rasim Ozan Kütahyalı'nın spor eleştirmeni , karısı olacak döl israfının entellektüel , Acun'un medya patronu , börekten anlayan kadının bakan olduğu ülkede herkes herşeyi bilebilir.

           Sanırsam çok fazla okumaktan, düşünmekten ve empati kurmaktan dolayı  lanet , sevimsiz , çok bilmiş bir insan olmaya başladım. Çevremde o sevdiğim insanların sığ görüşlerini ve cehaletlerini gördükçe artık katlanamıyorum. Sosyal medyada asparagas haberlere itibar eden, kulaktan dolma bilgilerle bilgiçlik taslayan, öğrenci iken okumaktan nefret edip şimdilerde derviş gibi davrananları gördükçe ister istemez iki söz etmeden duramıyorsun. Güzelim memleketin cahil insanları ; bilgi sahibi olmadan fikir sahibi oldular ya.  Bilmediğini bilen bilgisizdir , bilmediğinin farkında olmayan cahildir demişler. Çok şükür ki bilgisiziz.

             Aldığı asgari ücret ,devlet tarafından hesaplanan yoksulluk sınırının bile altında kalan insanlar haklarını aramıyorsa, sokaktaki eylemciyle mücadele edildiği kadar terörle mücadele edilmiyorsa , ülke bu derece zenginleşmişken bizler hala yerimizde sayıyorsak  yaşarken ölmeye mahkumuz arkadaş. İktidarı eleştirenleri vatan haini gibi gören , milliyetçileri eleştirip faşistliğin babasını yapan , fakirin halinden anlayıp karun gibi olmanın hayalini kuranlara yuh olsun.  Atatürk'ü eleştirirken , Osmanlı'yı perişan eden saltanat ailesini pamuklara saranlarda aynı zihniyet.

              Hayatının bir döneminde rızkını rakı masasında , şehvetini kızların bacak arasında bırakanların iyi aile babası olup , ağızlarından namus kelimesini düşürmediği ülkede. Bırakın kız çocuklarını okutmayı , mazallah babalarının orospu belledikleri karılar gibi olabilirler.  O güzelim Türk insanını hangi ara öldürdük.Dünya gözü ile son bir kez görebilseydik keşke. Bugün insanın piçine , demirin tuncuna kaldık Yaşar Kemal'in dediği gibi.  Adaletlerinin terazisi şaşmış , hoşgörüden bir haber, empati kuramayan , sabırsız , merhametsiz , kolay zengin olan , üç kuruş paraya hayallerini ve fikirlerini satan omurgasızlar topluluğu...

              Karamsarım arkadaş , çünkü adaleti sağlayanların adaletsiz davrandığı , alnı secdeye değenlerin bizleri kandırdığı , aynı ekmeği bölüştüklerimizin aç gözlü davrandığı Türkiye'de geleceğe umutla bakamıyorum... 

6 Eylül 2015 Pazar

Güneşin Batışında , Denizin Kıyısında...

            Zar zor kurduğumuz hayatı kendimize yakıştıramıyorduk, diyordu bir şair. Emekleyemeden koşmaya başladığımız bu dünyada çok engele takılıp düştük , dizlerimiz parçalandı , gözümüzden yaşlar aktı , hayallerimiz suya düştü , sevdiğimiz kız terketti belki de hiç bize ait olmadı. Bunca kalabalığın içinde hep yalnız kalmayı yeğledik.  Çünkü nasihate değil , bir parça huzura ihtiyacımız vardı.

            Hayatta artık geri dönülemez bir noktaya geldiğimiz olur , bazen daha da ileriye gidemeyeceğimizi düşünürüz ve genelde öyle olur. İşte o noktaya geldiğimizde olanı biteni sessizce kabullenmekten başka çaremiz yoktur. Bu yüzden hayatta kalmayı başarırız öyle değil mi? Her hafta sonu mutlaka boğazın karşısında bir bankta oturup elimde kitabımla manzarayı seyrederim. Arada arkama dönüp o güzelim evlerde oturan şanslı insanları da hayal etmeyi unutmam tabi ki de. Keşke göründüğü kadar güzel olsa memleketim.


             Birileri balya balya dolar basarken, sahte zenginliği başarı sayıp delicesine borçlanan ülkemin güzel insanları. Dolar kuru inip çıkarken , şehitlerin kanıyla topraklar sulanırken  ve televizyonlarda birileri hala bizimle taşak geçerek para kazanırken  sen metaneti sakın kaybetme emi? Çocuğun öldüğünde vatan sağolsun , evin yandığında canın sağolsun , borca düştüğünde dostlar sağolsun...

              Kaybedecek bir şeyin olmadığını anladığında daha bir sağlam basarsın yer küreye. Misal hiç sahip olamayacağın hayatı kazanmanın hayalini kurmazsın ,  siyasetin kirli diline takılıp kalmazsın , bu değirmenin suyu nereden geliyor demiyorsa millet onlara inat kendi ekmeğini taştan çıkartırsın. Canına minnet yaşarsın , kariyer illetine takılmazsın. Belki yapamayacağın bir şey vardır , o da çalıştığın yerde ciğeri beş para etmez insanlara katlanmak zorunda kalırsın. Hani yüzüne gülüp , arkandan kuyunu kazanlar var ya ; gün geçtikçe hayatı zorlaştıranlar.  İşte bu da senin sabrının tuzu biberi olsun.

               Tolstoy kağıdı karalarken yazmış ya bir kenara :" Hayat bizi dört işlemle sınar; gerçeklerle çarpar , ayrılıklarla böler, insanlıktan çıkarır ve sonunda topla kendini der."  Ben olana bitene hep farklı bir pencereden baktım , sessizce izledim olanı biteni , yeri geldiğinde tutmadım kahkahamı, avazım çıktığı kadar bağırdım esen rüzgara doğru. Vakti gelmediği için sevemedim kimseyi , vakit zamansız olduğu için kimse de sevdirmedi kendini. Hep bir duruşum olsun istedim bu hayatta. Burnunun dikine ama körü körüne değil. Bir rengim olsun istedim ama diğer renkleri de sevmekten vazgeçmedim. Son zamanlarda bakmayın karamsarlığıma , bende bilirim aslında küçük şeylerle mutlu olmayı. Sadece bu kadar bokun içerisinde bulmaya üşeniyorum  hepsi bu...

Bir insanın ölümü düşünmek için haklı bir sebebi olabilir mi?

2021 yılında hiç blog yazmamışım. Ne olacak benim bu üşengeçliğim bilmiyorum. Halbuki eskiden her Allah'ın günü bir şeyler yazardım. 20&...