24 Kasım 2019 Pazar

Güzel Bir Gün Ölmek İçin

Bu yazıyı Albert Camus, Charles Bukowski, Can Yücel ve Teoman'a adıyorum. Hatırlıyorum da küçük bir çocukken durup dururken küfür etme isteği gelirdi bana. Kendimi durdurmak için çaba sarfederdim. Sakın yapma, hayır, şimdi değil gibi telkinler verirdim kendime. Özellikle son bir yıldır intihar fikri ile boğuşmaktayım. Her sabah uyandığımda kendimi yaşamak için ikna ediyorum. Eskiden hayatımın bir anlamı olması gerektiğine inanırdım. Mesela iyi bir futbolcu olmak, okuyup iyi bir avukat olmak, mutlu bir yuva kurmak, baba olmak vs. Artık sadece günü kurtarmak için yaşıyorum. Ne diyordu John Lennon: "Hayat siz planlar yaparken başınıza  gelenlerdir."

Yıllar geçtikçe bazı gerçekleri öğrendikçe omuzlarımdaki vicdan yükü çok fazla arttı. Taşıyamayacak duruma geldim. Aynı sofrayı paylaştığım çocukların zengin olmak uğruna kul hakkı yediğini, çok para kazandığı için ailesi tarafından saygı gördüğünü, iyi bir hayat sunduğu için karısı tarafından çok sevildiğini gördüm. Peki o zaman bize din kisvesi adı altında anlatılan, ahlak kuralları olarak dikte edilen öğütlerin hepsi boşuna mıydı? Sevgilisini, nişanlısını hatta karısını otel odalarında sessizce ve defalarca aldatan ve bunu marifetmiş gibi anlatan arkadaşlarımla aynı sofralara oturmaya devam ediyorum. Özel günlerde sosyal medyadan sevdikleri kadınlar için; "Hayatımın anlamı, alın yazım, senden öncesi olmadı senden sonrası da olmayacak" diye yazmalarını ise büyük bir ilgi ve merakla okuyorum. Geçenlerde bir kız arkadaşım bu hayatta en önemli şeyin sadakat olduğunu söylemişti sanırım. Yüzüm kızararak dinledim. Keşke ona gerçekleri söyleyecek cesaretim olsaydı. 

Artık yaptığım işten sıkıldım. Boynuma bir ilmek atılmış gibiyim. Her geçen gün daha da sıkıyor. Arkadaşlarım ya da ailem diye bildiğim insanlar bana öğüt veriyor. İstifa edip ne yapacaksın. Buradan başka bir yere gideceksin. Orası da aynı bokun lavicerti. Hem burada tanıdığın ve alıştığın insanlarla çalışıyorsun. Karışanın yok edenin yok. Düzen bozmaya değer mi? Bak sonra çok ararsın burayı. Şimdi ben ne düşünmeliyim bu söylenenler sonrasında. İnsanlara kendimi sevdirmek için özel hiçbir çaba sarf etmiyorum. Ben neysem oyum. Açık sözlü, radikal, isyankar, ateşli ve sesli konuşan, cömert... 

Arkadaşlarımın ve ailemin beni gerçekten sevdiğine ya da değer verdiğine inanasım gelmiyor artık. Menfaat ve çıkar ilişkileri olduklarını düşünmeden edemiyorum. Çünkü kimse bana ne hissediyorsun,  bu düşüncelerinin altında yatan gerçek nedir diye sormadı. Sanki hepsi "ağzımızın tadı bozulmasım Ali Rıza Bey modunda." Ben çevremdeki herkesin derdini dinlemişimdir. Onlara nasihat vermekten ziyade ben olsam böyle yaparım demişimdir. Ki çoğu da gelip benden bu konularda yardım ister. Ama benim yardım isteyebileceğim bu tarz bilgelikte ve samimiyette insanın olmaması çok zorluyor beni. Keşke diyorum Robin Williams'ın filmlerindeki gibi bilge bir karakter olsa hayatımda.

Daha çok para kazanırsam, işimde yükselirsem ya da bana bir kız bulurlarsa aslında her şey düzelirmiş diyorlar. Saygınlığı, mutluluğu, statüyü satın almam lazım. Şu ana kadar yazdıklarım okuyanlara saçma gelmiş olabilir. Çünkü şu an mutlu olanlar hayatın denklemini basitleştirmişken, ben tamamen karmaşıklaştırdım. Kendimi alkole vurdum bir aralar. Vücudum artık alkole karşı direnç kazandı. O yüzden artık içmiyorum. Sonra umarsızca seks yaptım. Vücudum ona da direnç kazandı. Duygu ve aşk olmadıktan sonra hayvandan bir farkınız olmuyormuş.Çok geçmeden onu da anladım.

Çok daha fazla uzatmayacağım yazıyı. Her sabah sizler gibi kalkıp işime gidiyorum. Evet kendimi birkaç dakika ikna etmek zorundayım ve 15 dakika geç kalsam da işime gidiyorum. Nefret etsem de işimi elimden geldiğince iyi yapmaya çalışıyorum. Hatta kendimi parçalarcasına. Hepinizden daha çok gülüyorum. Şakalar yapıyorum. Komik hikayeler anlatıyorum. Okuduğum binlerce kitaptan ve izlediğim binlerce filmden alıntılar yapıyorum. Sizlere şu kitapları okuyun, şu filmleri izleyin diye öneriler yapıyorum. Aldattığınız sevgililerinizi ve karılarınızı ne kadar çok sevdiğinizi dinliyorum.

Sonra bana mutlu ilişkiler nasıl olur diye nasihatler vermenize sabrediyorum. Arada felsefe yapıp, sınırları zorladığımda bana ucube gibi bakmanıza katlanıyorum. Eminim ben yokken benim hakkımda kafası karışmış, zor, seçici, hayattan zevk almak yerine sorgulamayı tercih eden birisi olduğumu söyleyenleriniz de vardır. Ama işin ilginç tarafı da şu. Gülmek için, rahatlamak için, anlamlı birkaç şey dinlemek için yine benim yanıma geliyorsunuz. Evet son zamanlarda gerçekten hayatımın tek gerçek felsefi sorusu şu: "Hayatım gerçekten yaşamaya değip değmiyor mu?" Eğer şu an bu satırları okuyabiliyorsanız bu sabah da kendimi ikna edebilmişim demektir. Ne mutlu bana mı acaba!

Bir insanın ölümü düşünmek için haklı bir sebebi olabilir mi?

2021 yılında hiç blog yazmamışım. Ne olacak benim bu üşengeçliğim bilmiyorum. Halbuki eskiden her Allah'ın günü bir şeyler yazardım. 20&...