28 Ocak 2018 Pazar

MADEM O KADAR ZEKİSİN NİYE MUTLU DEĞİLSİN?*

Mutlu ve doyumlu bir yaşam için ne gerekir? Evet basit bir soru ve Hint asıllı Amerikalı profesör öğrencilerine bu soruyu sorarak dersine başlıyor. Amacı farklı bir şey yapmak ama nasıl tepki alacağını bilmiyor. Ve sonucunda binlerce insanın kalbine dokunarak ortaya muazzam bir çalışmaya çıkartıyorlar. 
  • Çok iyi sosyal ilişkiler: Eminim ki hepimizin yıllardır sürdürdüğü çok iyi arkadaşlık ilişkileri vardır. Çocuk iken aynı sıralarda oturduğumuz, sokakta beraber koşup oynadığımız arkadaşlarımızın düğünlerinde de oynayıp, çocuklarını kucaklarına almışızdır. Ben burada kendi adıma parantez açıp yıllar yılı bunları mümkün olduğunda az yapmaya çalıştığım için sosyal çevrem gittikçe daraldı. Bundan şikayetçi miyim? Sanırım değilim. Bir de iş arkadaşlıkları vardır ki; aslında üniversiteden mezun olduktan sonra ailemizden ve sevdiğimiz insanlardan daha çok yüzünü görüp, daha çok duygularımızı paylaştığımız insanlardır. Kimileriyle abi kardeş ilişkisi kurarsınız, kimileri ile arkadaş olursunuz. Fakat rekabet her zaman vardır. İşte asıl önemli olan bu rekabet içerisinde de bu ilişkileri yürütebilmektir. Zor olan da budur zaten. İş stresi, insanların sizden hep daha fazlasını beklemesi iş arkadaşları arasında bir süre sonra sevgi ve saygı bağlarının kopmasına neden olabiliyor. Ki bunu yaşayarak tecrübe etmiş bir insanım. O yüzden türk kadınlarının dediği gibi fazla muhabbet tez ayrılık getirir. O yüzden Mesafeli olun. "Kırıldığında insanlarla arana mesafe koyman gerekir. Hissediyorlarsa yanına geleceklerdir. Gelmiyorlarsa doğru mesafeyi buldun demektir."

  • Amaçlılık hissi:  Hayatımızı anlamlandırmaya çalışırız. Çalışanlar arasında yapılan anketlerin çoğundan işinden memnun olmayanların sayısı memnun olanların iki katı çıkmaktadır. Peki neden memnun değiliz? Bana çok soruyorlar bu soruyu. Annem klasik cümleler kurar hep: "Oğlum senin yerinde olmak isteyen binlercesi var."  Babam da klasik cümleler kurar hep: "Ben kırk yıldır elalem için çalışıyorum. Senin kadar para kazanmadım. Üniversite mezunu değilim. Asgari ücret ile ev geçindirip, çocuk okutanlar var. Sen henüz yolun başında isyan ediyorsun." Aramızda kuşak farkı var. Aramızda eğitim ve zihniyet farkı var. Kısacası aramızda birçok fark var. İş yerlerimizde ne ile karşılaştığımızı, stres kaynaklarını, rekabet koşullarını bilmiyorlar. Ruh halimiz, yıllar yılı yaşadıklarımız hatta kurduğumuz hayaller. Bunların hepsi bizi diğerlerinden farklı birer birey yapıyor. Yani başkalarının çektiği sıkıntıların birebir aynısını biz de çekmek zorunda değiliz. Sevmediğimiz işlerde elbette ki çalışacağız. Sonuçta para kazanıp sevdiğimiz bir hayatı yaşamak istiyoruz. Fakat bazı haksızlıklara göz yumamıyoruz. Ülke içerisinde okuyan çocuklar arasında fırsat eşitsizliğinden söz ediyoruz. Yoksul, yetim, engelli çocukların da diğerleri gibi eğitim almaları gerektiğini söylüyoruz. Fakat bu engeller okuduktan sonra ortadan kalkmıyor. Ülke kalkınmak istiyorsa  fırsat eşitliğini hayatın her tarafında sağlayabilmeli. Nitekim kendi iddiasına göre ülkenin en büyük holdinglerinden birinde çalışıyorum. Fakat fırsat eşitliğini henüz göremedim. İnsan kaynaklarının yönetimi sıfır. Ve her geçen gün yeni tanıştığım insanların işe giriş hikayelerini öğrendikten sonra kendi kendime şunu diyorum: "Aslında hiç kaybetmedim; sadece sistemin istedikleri kazandı. Meteliksiz olabilirim ama niteliksiz değilim!"

  • Yaşama ilişkin pozitif bir yaklaşım: Mesela maaşımıza zam yapmadığı için patronunuza öfkelenmek yerine sizi işten atmadığı gerçeğine odaklanarak ona şükran duyabilirsiniz. Evet bu örneği ben vermedim. Profesör vermiş. Tabi ki katılmıyorum. Bu zihniyetle 100 kişiden 99'u mutsuz olur, mutlu olan bir kişi de zaten çok yaşamaz. Fakat benim demek istediğim paradan çok güven duygusudur. Bukowski'nin de dediği gibi "güvensiz kalplerimizi karaktersiz insanlara borçluyuz". O yüzden yöneticileriniz veya patronlarınız ile güvene dayalı ilişki kurmak en önemlisi. Parayı her zaman kazanabilirsiniz fakat güven her zaman kazanılmıyor. Mesela benim yöneticilerim gibi sizi karşısına alıp açıklayıcı iki kelime kurmak yerine aman nasılsa piyasada iş arayan bir sürü insan var. Bir de oturup bunun düşüncelerini mi öğreneyim diyebilirler. Ya da kısaca fırsatlar ve imkanlar deyip kestirip atabilirler. Bu yüzden bu tür şeylerle başa çıkabilmek ve güçlü bir sinir sistemine sahip olmak için yaşama dair pozitif düşünceleriniz olsun. Ama teslimiyetçi olmayın. Benimkisi isyan etmek değil, kendimce bazı şeylere boyun eğmemek, lafını esirgememek. Can Yücel'in de dediği gibi "Göte göt demek." 
Çoğumuz günün birinde işimizden ayrılıp daha anlamlı bir şey yapmanın düşünü kuruyoruz. Fakat ilk adımı atıp anlamsız işimizden ayrılarak anlamlı bir iş arayışına girmekten korktuğumuz için bu da sonsuza kadar bir düş olarak kalıyor. Böylece hoşnutsuz bir yaşam sürerek "gerçek ağız tadı ve mutluluğu" bulmayı emekliliğe dek erteliyoruz. Tabi emekli olacak kadar yaşayabilirsek. 

Hayattan keyif alabilmek, sevmediğimiz işlerimize katlanabilmek, insanlarla rekabet ederken aynı zamanda ilişkilerimizi de koruyabilmek için bir yaşam felsefesi edinmeliyiz. Umursamaz tavırlarla ve kalp kırarak her geçen gün yalnızlaşıyoruz. Yardımsever ve güler yüzlü olduğumuz zamanlarda ise bizi suistimal edip aptal yerine koyanlar oluyor. Aradaki ince çizgiyi görebilmek lazım. İşte o ip üzerinde yürüyebilecek kadar daha cambaz olamadık. Ama olacağız az kaldı... 

23 Ocak 2018 Salı

Afrin'den Güneş Doğar...

Ülkenin siyasi kültürü ve bilgi seviyesi insanı ister istemez apolitize ediyor. 1980 darbesinden sonra Kenan Evren ve Turgut Özal'da bunu yapmaya çalışmışlardı. Fakat 68 kuşağı ve 80 darbesinin hatıralarını yaşayan insanlar buna izin vermedi. Halbuki bizim jenerasyon biraz farklı. 90'larda çocuk olduk. Pokemon ile azimli olmayı, Tsubasa ile hayallerinin peşinden koşmayı, Fred Çakmaktaş ile işinden koşarak çıkmayı ve Thalia'nın seri dizileri ile aşkı pembe dizilerden öğrenen bizler bugün toz pembe hayatımızın çıkmazlarını yaşıyoruz. 

Afrin operasyonunun bende oluşturduğu ruh halini yazmak istiyorum. Bundan dört yıl önce askere gittiğimde Sivas'ta hava gece -18 dereceydi. Sivas'tan usta birliği için Tokat'a geçmiştim. Soğuktan yanmayı ve bronzlaşmayı orada öğrendim. Çok matah bir askerlik yaptığımı söyleyemem. O dönemler bankacıyım diye beni komutanların lojmanlarındaki süpermarketin başına geçirdiler. 5 ayda marketi dehşet kâr ettirdim. Mesaim günde 15 saatti. Akşam 10'da yorgun argın koğuşa doğru giderken telefon kulübelerinde annesiyle konuşan henüz sakalı çıkmamız çocukları görürdüm. Telefon sırası bazen metrelerce olurdu. Avukat Hasan abi vardı, nişanlıydı. Sırf nostalji olsun diye cep telefonu kullanmıyordu. Telefon kartlarını biriktiriyordu. 

Poğaça ve çay 25 kuruştu. Erlerin maaşı o zamanlar yanlış hatırlamıyorsam ya 49 lira ya da 69 lira gibi bir şeydi. Düşünün o parayla geçinen çocuklar vardı. Sabah iki poğaça yiyip fazla para harcamamak için çay içmeyen çocuklardan bahsediyorum. 

Eğitim çavuşu olan arkadaşlarım onları 3 ay boyunca eğitip sınır bölüklerine gönderiyordu. Sağını solunu bilmeyen, Türkçe konuşamayan, okuma yazma bilmeyen, sessiz ve saf, silahtan korkan, komutandan dayak yiyip hakaret işiten onlarca gencecik çocuk. 3 ayın sonunda bir çoğu çakı gibi asker oluyordu. Tokat'taki 48. piyade birliğinin en büyük özelliği sorunlu gençlerin oraya gönderilmesiydi. Çocukken yargılanmış, hapse girmiş, adam yaralama, taciz, tecavüz  suçlarına karışmış, uyuşturucu kullanıcısı, uyuşturucu satıcısı erler gelirdi. 

Aynı koğuşta yatıp birbirimizin badisi olurduk. Sahip çıkardık. Komutanlar bize hep bu çocukları adam edin, yoksa ben sizi madam ederim derdi. Askerde tanıdığın insanların hikayelerini dinlemek güzeldi. 20 yaşında kız kaçırıp evlenen vardı. Adana'da tarlada pamuk toplayan, Ardahan'da büyük baş hayvancılık yapan da vardı. Bildiğin hakiki çingene vardı Tekirdağlı. Abi söz borcum borç deyip her defasında ödemezdi borcunu pezevenk. Ama sevdirirdi kendini. Hemen bir roman havası söyler, ayde eller avaya... 

Devrecilik denen düzen başa belaydı. İlk geldiğim günler Kibar Feyzo gibi bölük binasının duvarına "Faşo Komutan" yazmayı düşünmedim değil. Boş bir arsanın veya yıkık bir binanın nöbetini tutmak mantık dışıydı. Halbuki şimdi anlıyorsun ki bir gün ola ki görev verildiğinde aynı ciddiyetle vatan toprağının nöbetini tutacaksın. Boş bir araziyi bekleyemeyen adama, nasıl olurda bu memleket emanet edilir. Değil mi? 

Ve bugün televizyonlarda her dakika geçen haberleri dinledim. Eskiden daha duygusuz bir adamdım. Realisttim. Oysa ki şimdi gözlerim dolarak dinliyordum. Siyasetçilerden oldum olası nefret etmişimdir. Bizim ülkemizde hep görürüz ya. Cenazelerde görünüp birlik mesajı veren, bir ölürüz bin doğarız diyen, vatana canımız feda, kefenimizle geziyoruz biz diyen kuru sıkı siyasetçiler. 

Fakat damı çökmüş, kıyafetleri yamalı, ayakkabısı delik o ana babalar. Kundakta babasız kalan veya babasını hiç göremeyen çocuklara ne demeli. Bir kadının sevdiği adamın mezarına toprak atması kolay bir şey midir? 30 yıl büyüt, okut, zorluklar çek, adam et, iyi bir eğitim ver. Tam rahata erip, artık oğlumuza sırtımızı yaslarız, o bize bakar derken dalyan gibi delikanlının tabutunu sırtlayan babalar için ne diyebiliriz. Ben diyecek bir şey bulamıyorum. Sosyal medyadan mesaj atmayan ünlüleri linç ediyoruz. Faşizm nedir? Faşizm; susma hakkın varken zorla konuşturulmaktır. Oğlu ölmüş babaya bakanın yanında mikrofon uzatıp diyecek bir şeyiniz var mı diyen muhabir? Senin de taa amına koyim. O boynu bükük fakir babalar, bakan denen yüzsüz adamların yanında iki büklüm olmuş, mahçubiyetten ne diyeceğini bilemeyerek vatan sağolsun diyor. Diğer oğullarımda feda olsun diyor. Peki o oy verip başımıza koyduğumuz adam ne yapıyor. Oy devrişiyor ne yapsın. 

Her sabah kalktığımızda şehit haberleri ile uyanacağız. 2 gün sonra unutmayalım diye; şehitlerin isimlerini okullara, kamu binalarına vereceğiz. Ailelerin yoksul damlarına gidip kamerayı ve mikrofonu gözlerine sokacağız. Dibimizde besleyip büyüttüğümüz teröristleri, yine ellerimizle büyüttüğümüz, saçının bir tek bile teline kurban olduğumuz çocukları göndererek öldürmeye çalışacağız. Günün sonunda bu vatan evlatları kazanacak ondan eminiz. Ama bizi bu hallere sokan insanlar kazanmasın artık. Şehitlerin kanına göz diken akbabalar kazanmasın. Bir gün bu ülkede onurlu çocukları yönetecek kadar onurlu insanlar başa geçecek. Allah'ım sen bize o günleri görenlerden eyle...

21 Ocak 2018 Pazar

Her Şey Daha İyi bir Murat için!

 Yine bir pazar yazısı için oturdum koltuğuma. Bir hafta önce spora yazıldım. Evet nihayet ciddi ciddi kilo vermeye karar verdim. Sanırım bir süre tatlı maceralarına ara vereceğiz.

 2018 yılının ilk altı ayı sanırsam benim hayatım için bir dönüm noktası olacak. Yüksek lisans tezimi bitirmem için son 30 sayfayı yazıyorum. Sevmediğim işimde hak ettiğim terfiyi bu dönem alacak gibi görünüyorum. Maddi açıdan borçlarım bitti ve düzlüğe çıkmış gibi görünüyorum. 28 yaşıma girmem için sayılı günler var.

 Elimde okumam gereken onlarca kitap ve düzinelerce edebiyat dergisi birikti. Haftanın 4 günü spor yapıyorum. Bir yandan boş zaman yaratıp doktora için yabancı dil çalışmam gerekiyor. Acaba ağustos ayında istifa edip risk alabilecek miyim? Yarışmalara katılabileceğim veya yayınlayabileceğim bir şiir kitabım kenarda duruyor. 10 yıl boyunca yazdığım blog yazılarımı derleyip yayınlayabileceğim bir kitapta kenarda duruyor. Yeni bir hikaye şu an hafızamda yerini edinmiş sadece boş bir vakitte sayfalara dökülmeyi bekliyor.

 Evet hayatım o kadar yoğun bir hal almış durumdaki. Bir yandan iş, bir yanda okul, bir yanda hayallerim. Şiir kitabı, blog yazıları, roman projesi. Öte taraftan spor yapıp kilo vermeye çalışmak. Edebiyata olan tutkum ve okuyup yazmadan duramam. Ben hangi ara bir kıza gerçekten onu sevdiğimi hissettirecek şekilde vakit ayırabileceğim. Sonrasında bir de para biriktirip borca gireceğim de güya evleneceğim. Ulan ne bitmez çilemiz var. 

İnsanın kafasının rahat olması çok önemliymiş. Son zamanlarda bunu çok iyi anlıyorum. Bu zamana kadar neden bazı şeyleri bu kadar kafama takmışım. Sırf bu yüzden sinir, stres sahibi oldum. İşimden ve insanların politik tavırlarından nefret eder oldum. Şu an kimseyi kafama takmıyorum. Ceketimi alıp çıkabilecek olgunluğa geldim. Kimseye boyun eğmeyeceğim bir gururum, otoriteye baş kaldırabilecek kadar edebiyat ve mizah anlayışım var. Götüme güveneceğim bir akrabam veya referansım yok. Kaybedecek bir kariyerim yok. Keza olması için de çaba sarfetmiyorum. Bu dünya Süleyman'a kalmamış bana mı kalacak sanki.

Bu arada neden kilo vermeye karar verdin diye soranlar var. Aslında aşırı kilolu, obezite, sıçmak için eğilemeyen bir adam değilim. Herkeste olabilen bir göbeğim var. Fakat arkadaşlarım beni görünce sadece laf olsun torba dolsun diye "oğlum bu göbek ne, biraz kilo ver, sağlık için ama" gibi laflar ediyorlar. Ulan kapçık ağızlılar sağlığımı bu kadar düşünüyorsanız neden beni işte delirtmek için bu kadar uğraşıyorsunuz diye sorarlar adama. 

Bir de evlenip sıra bize geldi diye öğüt veren ablalar ve komşular var."Oğlum biraz kilo versen iyi olur." Bekar adam kendisini bu kadar salmazmış. Tabi beni bunlardan ziyade gaza getiren nedir diye soracak olursanız. Görüştüğüm birkaç kız arkadaş benim açık sözlülüğüme dayanarak öğütte bulunma gereğinde bulundu. Murat'cım iyi çocuksun, ağzın laf yapıyor, edebiyattan anlıyorsun, işin gücün yerinde ama birazcık fit olsan. İşte benim çıldırdığım an bu an. Diyeceksiniz ki genelleme yapıyorsun. Hiç mi kel ve göbekli adamlarla mutlu olan kızları görmüyorsun. Evet görüyorum. Ya adamların taşşakları benimkinden daha da büyüktür ya da benden daha iyi insanlardır. 

Her şeyim tamdı da bir kilo vermem eksikti onu da yapmalıymışım. Özgüvenim yerine gelecekmiş diyorlar bir de. Ulan ben ki sistemi eleştirip göte göt diyen adamım. Yıllarca spor yapmış, six pack kasların bir faydasını görememiş adamım. Çünkü bütün gün okulda üniforma ile geziyordum. Ve liseli kızlar kaslı erkeklerden çok yaşça büyük erkeklerden hoşlanıyordu. Şimdi tam tersi durum. Amına koyim böyle kaderin demekten başka bir şey gelmiyor sayın okuyucular. 

İşin makarası bir yana. Eğer bu kardeşiniz gerçekten zayıflayıp slim fit gömlek giyerse bir gün. Biliniz ki tükürdüğünü yalamıştır. Hiç çekinmeden yüzüne söyleyin. Benim kadınlara karşı felsefem hala değişmedi. Dış görünüşüm zaten beş para etmez. Kızların bir görüp bir daha bakacağı karizmatik bir adam değilim. Benim felsefem bir şeyler öğrenebileceğim, edebiyat, sanat ve birçok konu hakkında konuşabileceğim, mütevazı, yokluktan anlayan, önyargıdan uzak, benim eksiklerimi görüp beni daha iyi bir adam yapabilecek birisi ile olmak. Bunlar için aslında zayıf olmaya değil. Karakter sahibi biri olmak gerekiyor. Sanırım henüz o kadar karakterli olamadık. Ne diyelim Allah en kısa zamanda hidayet versin...


7 Ocak 2018 Pazar

90'lara Selam Olsun...

    Bu aralar stres yönetimi ve kafaya takmama ile ilgili kitaplar okuyorum. Kişisel gelişim ve ona benzer kitaplar okumak yerine her zaman Bukowski ve Henry Miller okuyup alayına siktir çekmek işime gelmiştir. Fakat maalesef her insan evladı yer altı edebiyatından anlamadığı için sizi küfürbaz, öfkeli, sinirlerine hakim olamayan, stres ile mücadele edemeyen birisi olarak görebiliyorlar. O yüzden gittim Japonlar'ın nasıl mutlu ve uzun yaşadıklarına dair kitaplar okuyarak notlarımı aldım. Bir sike de yaramadı. Çünkü bu uzun yaşayan abilerimiz, ablalarımız köyde yaşamaya devam edip, teknolojiden uzak duruyorlar. Erken yatıp, erken kalkıyorlar. Sebze yiyip, yarı aç yaşıyorlar. Anlayacağız İstanbul'da Migros'un karşısında oturup, 41 katlı plazada sabah 8 akşam 6 mesaisi yapıp, kazandığımız paralar ile anca ev kirası ve kredi kartı borcu ödeyerek sağlıklı ve uzun yaşanmıyor. 

       Sabahın köründe kalkıp şirketin kurumsal spor salonuna gidip iki esneme hareketi yapıp, sonra da dudağımı büküp veya bacağımı omuzuma alıp gülümseyen pozlar vermek isterdim. Lakin ne bacağımı omuzuma alarak bu stresim geçer ne de dudağımı bükerek rahatlayabilirim. 

     Neyse ki bizim jenerasyon için en büyük teselli kaynağı "mutlu 90'lar dönemi"nden geçmiş olmamızdır. Özel televizyonlar yeni yeni kurulmaya başladığından her akşam televizyonda yeşilçam filmleri izleyerek büyüdük. Turşu limonla da yapılınca güzeldi, sirke ile de. Mahmut hoca eğitimin dört duvar ile sınırlı kalmadığını kulağımıza küpe etmişti. Kemal Sunal ülkenin ağlanacak halini bize güldürerek anlatmıştı. Tarık Akan bıyıksız filmlerinde çapkınlıklar yapıp, dönemin en güzel hatunlarını çatır çutur götürdü ama; bıyık bıraktıktan sonra Cüneyt Arkın ile Maden'e de indi, Yılmaz Güney ile karlı bir Yol'a çıkıp Sürgün'e de gitti. Aziz Nesin'in Rıfat Ilgaz'ın kitaplarını okumadan televizyonlarda onların filmlerini izleyerek alacağımız mesajı aldık. Bizim içimize muhalif tohumlarını Yeşilçam filmleri ile ektiler.

     Sonra o şarkı sözlerinde hepimizin ruh halini anlatan parçalar; radyolarda, televizyonlarda dönmeye başladı. VJ'ler vardı seslerine aşık olunan. Tarkan'ın 90'lardaki şarkıları gelmiş geçmiş en iyi parçalardır. "Dön Bebeğim, İnci Tanem, İkimizin Yerine, Asla Vazgeçemem, Ölürüm Sana, Şımarık..."

        Ben Mirkelam'cıydım. Belki o yaptığı patlamayı devamlı kılamadı ama arkasında onu sevgi ve saygıyla anan, özleyen bir jenerasyon bıraktı. Dönemine göre çok orjinal klipler ve müziklerle bizi bizden aldı. 1995 yılındaki albümü best of'dur. "Hatıralar, Her Gece ve Tavla" ve 2001 yılındaki "Unutulmaz ve Kokoreç" parçaları... 

      Bu hayata tutunmak için, akıl sağlığımı korumak için yogaya, meditasyona, kişisel gelişim kitaplarına, sağlıklı yaşan kürlerine ihtiyacım yok. Her gün çocukluğumun o güzel anılarına birkaç dakikalığına dönebilsem yeter. O yüzden kendime "best of 90'lar" şarkı listesi yaptım. Şimdi onlar düşünsün...

  1. Tarkan - Dön Bebeğim
  2. Tarkan - İnci Tanem
  3. Tarkan - İkimizin Yerine
  4. Tarkan - Asla Vazgeçemem
  5. Mirkelam - Tavla
  6. Mirkelam - Her Gece
  7. Mirkelam - Hatıralar
  8. Harun Kolçak - Gir Kanıma
  9. Harun Kolçak - Vermem Seni
  10. Harun Kolçak - Yanımda Kal
  11. Reyhan Karaca - Sevdik Sevdalandık
  12. Ferda Anıl Yarkın - Sonuna Kadar Geldim Aşkın
  13. Zeynep Dizdar - Vazgeç Gönül
  14. Levent Yüksel - Zalim
  15. Yıldız Tilbe - Delikanlım
  16. Demet Sağıroğlu - Arnavut Kaldırımları
  17. Sezen Aksu- Küçüğüm
  18. Sezen Aksu - Geri Dön
  19. Sezen Aksu - Şİmdi Bana Kaybolan Yıllarımı Verseler
  20. Candan Erçetin - Yalan
  21. Candan Erçetin - Sevdim Sevilmedim
  22. Kerim Tekin - Karbeyaz
  23. Sibel Bilgiç - Alışamadım
  24. Sertab Erener - Zor Kadın
  25. Sertab Erener - Aldırma Deli Gönlüm
  26. Ali Güven - Yolcu
  27. Asya - Beni Aldattın
  28. Aşkın Nur Yengi - Ay İnanmıyorum
  29. Athena - Skalonga
  30. Athena - Holigan
  31. Aykut Hakan Ayşe - Çillibom
  32. Ayna - Ölünce Sevemezsem Seni
  33. Ayşegül Aldinç - Beni Hatırla
  34. Barış Manço - Müsadenizle Çocuklar
  35. Burak Kut - Benimle Oynama
  36. Cartel 
  37. Çelik - Hercai
  38. Çelik - Meyhaneci
  39. Çıtır Kızlar
  40. Deniz Seki - Kop Gel Günahlarından
  41. Doğuş - Gamsız 
  42. İzel Çelik Ercan - Ara Ara
  43. İzel Ercan - Bitmesin Bu Rüya
  44. Fatih Erkoç - Ellerim Bomboş
  45. Fatih Erkoç - Oynatmama Az Kaldı
  46. Ferda Anıl Yarkın - Zorlama Güzelim
  47. Grup Vitamin - İsmail
  48. Grup Vitamin - Ellere Varda Bize Yok mu
  49. Grup Vitamin - Al Aşkını Sok Gözüne
  50. Gökhan Kırdar - Yerine Sevemem
  51. Göksel - Sabır
  52. Gülay - Cesaretin Var mı Aşka
  53. Gülay - Sen Gelmez Oldun
  54. Mutaf - Ayşa
  55. Mutaf - Hüküm
  56. Gülşen - Be adam
  57. Hakan Peker - Ateşini Yolla
  58. Hakan Peker - Bir Efsane
  59. Hakan Peker - Amma Velakin
  60. Haluk Levent - Akdeniz Akşamları
  61. Haluk Levent - Sevenler Ağlarmış
  62. Haluk Levent - Yollarda Bulurum Seni
  63. İzel - Kızımız Olacaktı
  64. Kayahan - Emrin Olur
  65. Kenan Doğulu - Ben Güzelden Anlarım
  66. Kenan Doğulu - Yaparım Bilirsin
  67. Leman Sam - İlla
  68. Mansur Ark - Sana Demedim mi
  69. Metin Arolat - Dert Değil
  70. MFÖ - Ali Desidero
  71. MFÖ - Mecburen
  72. Murat Kekilli - Bu Akşam Ölürüm
  73. Murat Kekilli - Turnam
  74. Mustafa Sandal - Araba
  75. Mustafa Sandal - Aya Benzer
  76. Mustafa Sandal - Beni Ağlatma
  77. Mustafa Sandal - Bu Kız Beni Görmeli
  78. Mustafa Sandal - Suç Bende
  79. Nazan Öncel - Dillere Düşeceğiz Seninle
  80. Niran Ünsal - Helal Et
  81. Oya Bora - Ara Beni
  82. Özlem Tekin - Aşk Her Şeyi Affeder mi?
  83. Özlem Tekin - Yar Bana Varmadı
  84. Rafet El Roman - Amerika
  85. Rafet El Roman - Seni Seviyorum
  86. Rafet El Roman - Affetmem
  87. Ragga Oktay - Çukulata Kız
  88. Serdar Ortaç - Ben Adam Olmam
  89. Serdar Ortaç - Karabiberim
  90. Serdar Ortaç - Mutsuzsun
  91. Sibel Tüzün - Kaçın Kurası
  92. Soner Arıca - Vefasız
  93. Şebnem Paker - Dinle
  94. Şebnem Ferah - Vazgeçtim Dünyadan
  95. Şebnem Ferah - Yağmurlar
  96. Taner - Bu Kalp Seni Unutur mu 
  97. Ufuk Yıldırım - Yaradana Yalvartma
  98. Ümit Sayın - Günül Yareler İçinde
  99. Ümit Sayın - Hicran
  100. Volkan Konak - Hey Gidi Karadeniz
  101. Yaşar - Bir Tanem
  102. Yıldız Tilbe- Sevemedim Ayrılığı
  103. Yonca Evcimik - 8.15 Vapuru
  104. Yonca Evcimik - Abone
  105. Yonca Evcimik - Bandıra Bandıra
  106. Zerrin Özer - Paşa Gönlüm

Ve tabi ki Barış Manço ve Ahmet Kaya'nın tüm şarkıları... İyi ki 90'ları yaşadık. Yoksa bunca derde, bunca üzüntüye, bunca haksızlığa, sevda yaralarına, orospu çocuklarına nasıl katlanırdık...


       

Bir insanın ölümü düşünmek için haklı bir sebebi olabilir mi?

2021 yılında hiç blog yazmamışım. Ne olacak benim bu üşengeçliğim bilmiyorum. Halbuki eskiden her Allah'ın günü bir şeyler yazardım. 20&...