25 Kasım 2015 Çarşamba

Belki Bir Gün Hayattan...

        Sanki bir film sahnesi gibi sararan yapraklar kaldırımlara serpilmiş. Ellerim cebimde, üşümemek için iyice paltoma gömülmüşüm.  Köşebaşında bir Suriyeli , avuçlarını açmış öğrendiği bir kaç kelime ; Allah rızası için çok açız.  Sabahın köründe ekmek parası kazanmak için insanlığımı hangi köşeye bıraktım hatırlamıyorum. Doğmuyor güneş istesemde herkesin üstüne , merhem olmuyor iyi niyetimiz herkesin yarasına...
         Zor kadere emanet ettim gençliğimi. Durmayan bir şekilde beyazlıyor saçlarım, gelecek kaygısı sırtıma yük olmuş ve ben güzel günlere hasret prangalar eskitiyorum. Ne zormuş arkadaş çocukluğumuzun masumiyetini bir kenara bırakmak , ciklet parasına mutlu olduğumuz günlerden ; hiç doymadığımız günlere gelmek. Büyüdükçe sadece para değil , insan da harcıyormuşsun onu anladım. İnsan kendisi ile , hayalleri ile ve başkalarının gerçekleri ile savaş halinde. Dayanmak zor olsa da bir ah çekiyorsun, yoluna giriyor sanki zamanla bir şeyler. 

          Bu aralar haftada bir kebapçıya gidiyorum dostlarımla, paylaşılan lokmanın , edilen sohbetin tadı bir başka oluyor. Üsküdar'da içilen sahlep de cabası. Denize karşı bir banka oturup tartıyoruz geçmişi. İlişki yaralıları, umut tacirleri , vurdumduymaz, kıymet bilmez de diyebiliriz kendimiz için. Gözlerimiz kapalı, yıldızların altında  martılar eşlik ediyor sessizliğimize yüksekten uçarken; sonra vapur geliyor karşıdan. Günün son seferi ; kalorifer kenarına ellerimizi ısıtmak için sıkışıyoruz. Aptal bir gülümseme ifadesi yüzümüzde. Saya saya bitirdiğimiz onca gün , onca yıl. Tüyü bitmemiş çocukları sabun paklamaz olmuş.


        Mahalleye dönerken bir gelini daha yolcu ediyor ailesi telli duvaklı. Düğün alayı peşi sıra, kornalar susmuyor. Damatın neşesine diyecek yok. Biz birbirimize bakıyoruz acaba aramızdan ayrılan ilk talihli kim olacak dercesine. Alkışlar, ıslıklar eşliğinde yarıyoruz kalabalığı. Mahalle sanki her geçen gün daha bir yabancılaşıyor. Eskiden kışın geldiğini tüten bacalardan , kömür sobası kokan mahalleden anlardık. Kimin bacası tütüyorsa, o evdekilerin karnı tok derdik. Şimdi öyle mi? 

           Artık kendimi ifade edebileceğim kelimeleri bulmakta zorlanıyorum. Raflar tozlu kitaplarla dolmuş. Yani yalnızlık kir tutmuş bedenimde çıkmak bilmiyor. Üç kuruş kenara koymaktansa , gençliğimi koyuyorum bir kenara. Akmasa da damlıyor huzur biraz biraz içime. Tabi ki yetmiyor anlayacağınız üzere. Büyük ikramiyeden vazgeçtim, amortiye de razı bu gönül. Teselli niyetine bulsak kaybettiğimiz sevgiyi , aşkı... Yeter gari kağıta kaleme yazılanlar çıksa karşımıza artık. Ve biz üzerine titresek yıllar sonra bulduğumuz saadetin. Kokusunu içimize çeksek, buğusunda geçmişi özlemle ansak. Hemen bitmesin diye yudum yudum tadını çıkarsak.

   
          

21 Kasım 2015 Cumartesi

Bir Hazan Sabahı; Ben , Hüznüm ve Geride bıraktıklarım...

Bembeyaz ekrana boş gözlerle bakıyorum. Ne yazsam , ne yapsam , ne olacağım , kimle olacağım, nerelere gitsem... Sorular her daim kafamı kurcalarken cevaplar hep bir adım uzağımda. Hayat akışına bırakılacak kadar kısa değil ve ben bunu her sabah aynanın karşısında kravatı boynuma düğümlerken kendime söyleyecek cesareti bile bulamıyorum.

İnsan olarak bencil kalabalıktan bir kaçış yolu arıyorum ama farkındayım ki; artık ben de bencilim. Kimseye güvenmek istemiyorum , sevemiyorum , hayallerimi paylaşamıyorum, sevincim kursağımda kalırken , üzüntümü yalnız yaşıyorum.  Hep bir saadetin peşinden koşuyoruz. Yepyeni bir kanepe alıyoruz , tam da bizim ihtiyacımız olan. Mutluluğu renkli desenlerin üzerinde parmağımızı gezdirerek arıyoruz. Bir fincan kahve yudumlarken , hele bir de elimizde o çok sevdiğimiz edebiyat dergisi varsa bu hayatta çok şey bekleme. O küçücük kanepede mutlu mesut otur aşağıya...



Popüler kültürden bir kaçış yolu arıyorum, ne kadar kaçmaya çalışsam da kapana sıkışıp kalıyorum. Sürekli bir eksikliği giderme ihtiyacı duyuyorum. Mutluluk ,sevgi , para... Hatta işin sonunda para olursa gerisi gelir bile diyebiliyorum. İşte o yüzden hiç ölmeyecekmiş gibi çalışmaya devam ediyorum. Bazen Üsküdar'da onca caminin arasında bir sela takılıyor kulağıma. Acaba sıra kime geldi. Neyse diyorum ben bugün de sıramı savdım. 

 Palahniuk'un sözleri geliyor sonra aklıma ; Uğruna savaşacak bir şeyler bulana kadar , bir şeylere karşı savaşmayı seçersin. O kadar çok şeye savaş açtım ki , farkında değilim. İstila orduları beynimi kuşatmış. Her geçen gün heba olmaya devam ediyoruz. Kime sorsanız özünde hepimiz çok iyi insanlarız. Fakat kalp kırdıktan sonra iyi bir insan olmanın da pek bir önemi kalmıyor. Bizim olmayan hedeflerin peşinde yıllarımızı harcıyoruz. Gerçek şu ki dünya nüfusu arttıkça , insan sayısı azalıyor. 


Bazen intihar edenleri anlamaya çalışıyorum. İnsanın aldığı nefeslerin son nefesleri olduğunu bilmesi nasıl bir duygudur acaba. Köprüden atlarken bir kuş gibi, suya dalarken bir balık gibi özgür mü hissediyorsun. Belki bazı şeyleri başlamadan bitirmek en kolayıdır. Çünkü yetmiyor ihtiyaçlarımıza; ne kazandığımız para ne de sahip olduğumuz zaman. Bu yüzdendir ki bizim en büyük buhranlarımız kendi hayatlarımız.

Hayat bize ders verirken bunu genelde kıymetini bilmediklerimizi elimizden alarak yapıyor. Sen özgürce koşabilmenin  , ruhuna neşe katan müzikleri dinleyebilmenin , anne yemeklerini tadabilmenin ve boğazın manzarasını görebilmenin kıymetini bilmezken hayat sana bir tokat atıyor. Sanırım o tokat şimdilik beni sıyırdı. Ama bir daha ki sefere bu kadar şanslı olmayabilirim. 

7 Kasım 2015 Cumartesi

Üzeyir İlker'in Anısına...

        Seni anlatacağım kelimeleri özenle seçmeye çalışıyorum ama olmuyor. O yüzden taşkın seller gibi bırakıyorum cümleleri. Dikecek ağaçlarımız, peşinden koşacak hayallerimiz bir de kuracak yuvamız vardı. Bakma sen aradan birkaç gün geçti , gözyaşlarımı kendime saklayabiliyorum. Ama düşünmeden de edemiyorum be çocuk. 

          Her bayram bir araya gelen o koca aile artık eskisi gibi olur mu? Yoksa biz de diğer aileler gibi artık cenazeden cenazeye mi bir araya geleceğiz. Hani o bayram sofrasının etrafında bir araya geldiğimizde bizi kim güldürecek. Biz kime arada kendine dikkat et çocuk diyeceğiz. Belki sorgulamamam lazım ama büyüklerimiz diyor ya Allah onu bizden daha çok sevdi diye. Yapacak o kadar çok şey vardı ki? Ne acelesi vardı seni bu kadar erken yanına almak için. 

           Sonunda hepimiz birilerinin anılarında yaşayacağız diye yazmışsın. Gitmek mi daha zor, yoksa geride kalanların umutsuzca beklemesi mi? En zoru da neydi biliyor musun seni kendi ellerimizle o daracık mezara koymak. İlk gece çok zordu. Biz sıcacık yatağımızda yorganı kafamıza kadar çekerken sen ne yapıyordun toprağın altında. Birileri omzumuza dokundu, teselli edercesine. Her şey ne kadar da boşmuş. Biz dersimizi her zaman ki gibi almadık maalesef. Üç kuruş para için dünya derdine düştük daha seni toprağa koyar koymaz. Sanki insanlar adet yerini bulsun diye baş sağlığı diliyor. İnan en çok bugün kaçıp gitmek istiyorum buralardan. Çünkü her geçen gün kendime , senin samimiyetine ihanet ediyorum diye utanıyorum. 

            Yaşarken yüzüne söyleyemedim ama belki içimden geçenleri duya biliyorsundur. Senden çok şey öğrendik. Çektiğimiz tüm acılara rağmen sapasağlam yere basabilmeyi, gözlerimizin içi ile gülebilmeyi, umut etmeyi , ağzımızı şapırtadarak çay içmeyi. Bir neyi öğrenemedik biliyor musun? Senin gibi sevebilmeyi... Senden sonra ne değişir hayatta bilemiyorum. Sinemada bir bilet fazladan alırız. Renklerine aşık olduğumuz takımın gollerinde sevincimiz buruk olur. Sarı dediğimizde kırmızının boynu bükük, çayımızın şekeri, ailemizin neşesi eksik olur. Boğazın havası, martıların sesi, annelerimizin kurabiyesi, attığımız kahkahalar...Hepsinde bir parça sen vardın. 

             Katlanması zor olan bu hayatta, bizim bizden başka kimimiz vardı ki! Bu yolculuk bir kişi eksik nasıl çekilecek inan bilmiyorum. Mutluluğu yakalamak için hep koşmak zorundayız, helal lokma aslanın ağzında zaten. Anlaşılması zor insanlar olduğumuzdan bizi sevecek insanda bir elin parmağını geçmiyor. Ve sen bizi böylesine bir durumda senden mahrum bırakıyorsun ya. Aşk olsun be çocuk. Giderken tüm güzellikleri de alıp götürdün yanında. Biz ise demirin tuncuna insanın piçine kaldık.  Tek bir silahımız var zorluklara göğüs germek için. O da senden bize yadigar kalan anıların. Hoşçakal çocuk. Burada sözümüzü dinlemedin ama oralarda kendine iyi bak....
              


1 Kasım 2015 Pazar

Türkiye'nin Seçimi...

   Amin Maalouf der ki; İnsanlar bir dinleri oldukları için ahlaka ihtiyacı kalmamış gibi davranıyorlar. Türkiye bunu yaşıyor... Bir seçimi daha geride bırakırken gönül rahatlığı ile şunu söyleyebilirim. Ben önüme bakmaya devam ediyorum. Bu ülkenin çözmesi gereken sorun iktidar değil. Bizi yönetecek insanları seçme özgürlüğüne sahibiz ama muhalefet edecek insanları seçme özgürlüğümüz yok. Çünkü alternatif yok. 

   Ülke terör batağına batmışken , komşuları ile ilişkilerini sıfırlamışken, ekonomisi durgunlaşmışken, dinimizde zorlama yok iken birileri bir şeyleri zorluyorsa ve muhalefette buna rağmen ilerleme yok ise bu seçimi Ak Parti kazanmadı, Türkiye kaybetti arkadaş. Bir lokma bir hırka, komşusu aç iken yatan bizden değildir, işçinin emeğini teri kurumadan verin, işi ehline verin diyerek iktidara gelenler; şatafat içinde boğuluyorlar. Para toplayıp fakir fukaraya yapılan yardımlarla onların gönlünü kazanmayı büyük marifet sayanlar, İnsanların yoksulluğunu istismar ediyor.

   Hangi partiye oy verirsek verelim. Hesap sormalıyız bizi yönetenlerden. Ama şu sıkıntıyı yaşıyoruz. Mesela dürüstlük , özgürlük, iç barış , adil gelir dağılımı , eşitlik dediğimizde "ama onlar yol yaptı diyoruz" , savunduğunuz değerler yok oldu dediğimizde " ekonomi büyüdü , ortadoğu da lider ülke olduk" diyoruz. 

      Batıyı eleştiriyoruz ama onların ürettikleri tüm nimetleri kullanmaktan da vazgeçmiyoruz. 13 yıldır İslamcı bir iktidar tarafından yönetiliyoruz. Ama yolsuzluk , rüşvet ve terör azalmadı. Sakın şöyle bir savunmaya geçmeyin. Bundan önceki iktidarlar da yok muydu? Vardı ama bunları eleştirip iktidar olanlar bir de üzerine Müslümanız diyenlerin bunları devam ettirmesi sizi rahatsız etmiyor mu? 

   Birileri 50 yıl önce uzay çağına geçmişken biz hala duble yollara hasretiz. Söyleyin İslam coğrafyasında sayabileceğimiz kaç tane aydın insan var. Kaç tane sinemacı , edebiyatçı , ekonomist var? Hala binlerce yıllık Osmanlı ve Selçuklu mimarisi ile övünüyoruz. Taş üstüne taş koymuyoruz. İlk yerli uçak , ilk yerli tank , ilk yerli tüfek... Ama daha kendi içimizdeki savaşı kazanamadık. Birilerinin Türkiye'ye zarar vermek istediğini ve Tayyip Erdoğan'a düşmanlık ettiğini düşünüyoruz. Bu ülkede solcular iktidarken komünizm gelmedi, sağcılar iktidarken de Hitlerin Almanya'sı  olmadık. Bugün ise  İslamcılar iktidar ve ülkeye şeriat gelmedi. Ama bu ülkede muhalefet ediyorsan her zaman vatan hainisin , her zaman düşmansın.  

        Eskiden başörtüsü için sokağa çıkanlara medya şunu diyordu: " Türkiye'yi geriye götürmek istiyorlar." Bugün hakkını aramak için sokağa çıkan gençler için ne diyor yandaş medya: " Türkiye'yi geriye götürmek istiyorlar."  Kendimize sormamız gereken soru şu: Ak partinin İslamcılığı bu ülkeyi daha mı demokrat yaptı , daha mı iyi bir eğitim seviyemiz var , yoksulluk mu azaldı? Bir kesim Atatürk'ü yedirmeyiz dediğinde , onu putlaştırıyorsunuz diyenler. Bugün Cumhurbaşkanı'na toz kondurmuyorlar. 

       Almanya'da 700 Euro'luk masrafını devlete kitleyen cumhurbaşkanı istifa ediyor, Güney Kore'de feribot kazasından sonra istifa eden başbakan var, korumasız gezen bir Danimarka başbakanını da unutmamak lazım. Ve tabi ki eski Uruguay Cumhurbaşkanı Jose Mujica'yı anmadan geçemeyeceğim. Mujica'nın askerleriyiz. 

         Son olarak ben geleceğe ümit ile bakmak istiyorum artık. Benim kavgam ekmek kavgası. Aileme, kız kardeşime daha iyi bir gelecek sunmak istiyorum. Helal rızkımı gönül rahatlığıyla kazanmak istiyorum. Kendi fikirlerimi gönül rahatlığı ile söylemek istiyorum. Statlarda dolu tribünlerde maç izlemek istiyorum. İnsanlarımızın birbirine empati ile bakmasını istiyorum. Çok şey mi istiyorum...
      

Bir insanın ölümü düşünmek için haklı bir sebebi olabilir mi?

2021 yılında hiç blog yazmamışım. Ne olacak benim bu üşengeçliğim bilmiyorum. Halbuki eskiden her Allah'ın günü bir şeyler yazardım. 20&...