20 Ekim 2016 Perşembe

Geçmişinin Özlemcisi, Bugününün Şikayetçisi...

Ellerim cebimde metroya doğru yavaş yavaş ilerliyorum. Yanımdan insanlar koşarak geçiyor, kapanan kapıyı zorla açmaya çalışanlar var. Bizim göremediğimiz ama birilerinin inandığı ortalardaki boş yerlere doğru ilerleme çabası içindeyiz metroda. Nezaket yok, hoşgörü yok, gülümseme yok. Tren durağa yaklaşırken aklımdan bir ibnelik geçmiyor değil. Kendimi trenin altına atsam da insanlar evine birkaç saat geç gitseler... Umurlarında mı ? Tabi ki değil. Hatta ölünün arkasından beddua bile edeceklerdir. Hayat böylesine bir hal almış işte.

Küçük bir çocuk iken yalnız kalmaktan korkardım. Her gün sokağa çıktığımda muhakkak komşunun çocuklarını, en yakın arkadaşlarımı oyun oynamaya çağırırdım. Ben gitmezsem onlar beni çağırırlardı. Bugün ise eski dostluklarımın muhasebesini yapıyorum. Kimseden beş kuruş beklentim yok. Kimsenin de benden bir beklentisi olmasın. Çünkü o kadar yüzsüz insanlar olduk ki. Beni anlayanlar olacaktır. Mesela artık kitapçıları saatlerce gezmek zorunda kalıyorum. Çünkü zor kitap beğeniyorum. Okuduğum kitap ayırdığım zamana değsin. Aynı şeyi yeni tanışacağım insanlar için de düşünüyorum. Mevcut arkadaşlıklarımı gözden geçiriyorum. 20 yıllık dostlarımı bile aramaz oldum. Çocukken ömür boyu aynı mahallede oturup gazozuna maç yapacağımızı düşünürdüm. Maalesef öyle olmuyormuş. Çocukken ne kadar da çok konuşacak konumuz varmış. Bugünse iki kelimeyi bir araya getirip laflayamıyoruz. Hatta yeri geliyor, karşılaşmamak için farklı yollardan gidiyoruz.

 İş hayatımda, özel hayatımda yapmacık olamıyorum. Bürokrasiyi yürütemiyorum bir türlü. Can Yücel’in dediği gibi bizim orada göte göt derler. Ben de herkese hak ettiği muameleyi göstermeye çalışıyorum. Ah keşke kendimi daha iyi anlatabilsem. Fakat kendi babam bile beni anlamıyorsa, kendimi başkalarına anlatmamın ne anlamı var ki… İstediğime istediğimi söylüyorum. Ben gemileri değil, limanları yakmaya hazır konuma gelmişim. En iyisi için çalışıp, kendimi en kötüsüne hazırlıyorum.

Nasihatler başladığında olabildiğince hızlı bir şekilde oradan uzaklaşıyorum. Çünkü babanızın gözünde hala dünkü çocuk, yöneticinizin gözünde hala ilk günkü acemisiniz. Sizin çektiğiniz zorlukların, ruh halinizin hiçbir önemi yok. Ohoo onlar bizim yaşlarımızdayken neler neler gördü. Bizim de çektiğimiz çile mi canım. Siz de Allah aşkına!

İyi gün kötü gün dostu gibi ayrım yapmıyorum. Sağ olsunlar mutluluğumuzu ve başarımızı layıkıyla yaşama fırsatımız vermediler. Hep aman çocuğum başkaları duymasın, ayıp olur. Kendi içinde yaşa. Kibirlenme, bu da bir şey mi gibi laflarla geçiştirdiler. Başarılarımız başkalarınınkiyle kıyaslanınca küçük geldi gözümüze. O yüzden iş hayatımda terfiyle parayla motive edemiyor kimse beni. Sanırım artık daha az okuyup, daha fazla yazmak istiyorum. Paranoyaklık derecesinde zamanı dolu dolu yaşamaya çalışıyorum. Oku, yaz, düşün, gülümse, çok çalış. Bunca şeyin arasında vakit kalırsa bir kızı sevmeyi dene. Evet sanırım bu aralar onu da denemeye çalışıyorum. Çok eksiğim varmış bir insan olarak onu anlıyorum. Misal sabretmek çok önemli, karşılıklı anlayış, Güleryüz, tevazu, az konuşup öz konuşmak, dertlere derman olmak, sırdaş olmak, iyi bir arkadaş olmak  bu yollardan tek tek geçiyorum.

İşte öylesine bir ruh halindeyim yine. İçim içime sığmıyor. Bilmem kaç katlı plazalarda, sırf aldığım diploma ve eğitim boşa gitmesin diye gençliğimi çürütüyorum. Kazık çakmaya gelmedik bu dünyaya. İşi ahirete vurursak, sorgu meleklerine aldığım sertifikaları ve ödülleri gösterip, birkaç da sağlam referans vererek cennete gidemeyeceğim. O zaman nedir bu stres, bu telaş.  Para kazandığım hayatı mı yaşayacağım. Yoksa hayalini kurduğum hayat için mi para kazanacağım. Her zaman ikinci seçeneğin peşinden koştum. Ümit ediyorum ki; emeğimiz, hayallerimiz, güler yüzümüz karşılığını bulur bu hayatta. Ve bir gün oturup kurduğumuz cümleleri  üç nokta ile değil, tek nokta ile sonlandırırız. İşte o gün kendimiz olup  mutluluğu yakaladığımız gündür sevgili dostlar…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Karıncaların Günbatımı

 Bugünkü yazının başlığını yakın zamanda okuduğum ve aslında okumakta çok fazla geciktiğimi düşündüğüm bir kitaptan çaldım. Eğer bir yazar o...