12 Ekim 2025 Pazar

Nasıl Olunmaz?

Nilay Örnek'in yıllardır severek dinlediğim podcast serisinden ilham aldım başlığı atarken. İnsanlar hep başarı hikayesi ya da nasıl oldum hikayesi dinlemeyi çok sever. Ben tam tersine aykırı, anarşist, berduş, isyankar insanların hikayesini sevdim. Tabii bunu söylerken şu anektodu da vermek isterim. Öyle mızıkçı, kuru gürültü çıkaran insanlardan bahsetmiyorum. Huzursuzluğu ve kavgasıyla ortaya kalıcı eserler veren insanlardan bahsediyorum. Charles Bukowski, Beat Kuşağı sanatçıları, Jack London, Chuck Palahniuk ilk aklıma gelen isimler. Hatta futboldan örnek verecek olursak Jamie Vardy bile anti kahraman rolünde idolümdür. 

Şu an bu satırları yazarken 35 yaşımda olduğumu kendime bir kez daha hatırlattım. Nasıl olur ya? Daha 19 yaşımda üniversitede öğrenciyken Steinback romanlarıyla, Keynes'in iktisat politikalarını harmanlayıp bu ülke nasıl yönetilmeli diye  yazılar yazıyordum. Akrabalarımla, arkadaşlarımla hararetli tartışmalara girip kendi burnumun dikine gidiyordum. Mahkemede ifade verip, "yaptıklarınızdan pişman mısınız?" sorusuna "Evet hakim bey" diyordum. Gerçi hala hakimin karşısına çıkmaya devam ediyorum. Pişmanlığım hiç bitmiyor :) 

Sonra okul bitti. Sabahları koşa koşa gideceğim işi aramak için altı ay mülakatlara ve sınavlara girdim. O sırada eve yük olmamak için konserlerde yer gösterdim, alışveriş merkezlerinde tezgahtarlık yaptım, otellerde çalıştım. 2012 yılında ne akademisyen, ne devlet memuru ne de bankacı olmak istiyordum. Ama ekmek parası! Bir yerden başlamak lazımdı. Ben de bankayı seçtim. Çünkü devlet memuru olsam böyle özgürce konuşup, yazamayacaktım. 

Bankadaki serüvenim on üç ay sürdü. İstifa edip askere gittim. Tüm tazminatımı eve verdim. Askerden 95 kilo olarak geri geldim ve iki hafta sonra yeni işime girdim. Hiç düşünmezdim on bir sene boyunca aynı yerde çalışmaya devam edebileceğimi. Önce strestten karnıma ağrılar girdi, sonra saçlarım hızla beyazlamaya başladı, günün sonunda hızla dökülmeye devam ediyor. İş hayatı bugüne kadar beni hiç maddi olarak tatmin etmedi. 20'li yaşlarımda da kazandığım parayla dışarıda öğrenci işi yemek yiyip, tatlıya düşüyor, çayımı içip, sinemaya gidiyor, Üsküdar sahilinden denizi izliyordum. 35 yaşımda da aynı şeyleri yapıyorum. Allah standarttan şaşırtmıyor çok şükür. Ev yok, araba yok, dişe dokunur bir birikim yok, kariyer yok, başarı yok, yalnızım. 

Bu arada bunlar olmadığı için de üzüldüğüm sanılmasın. Ne ilginçtir hayatımın hiçbir döneminde bunları arzulamadım. Ehliyeti birkaç sene önce ayıp olmasın diye aldım. Birikimi sadece para olarak görmediğim için dişimden tırnağımdan artanlarla kendime güzel ve nitelikli bir kütüphane inşa ettim. Binlerce film ve dizi izledim. İstanbul'un bütün tiyatro salonlarını gördüm. Ucuz da olsa, pahalı da olsa güzel yerlerde yemek yedim. Çok kaliteli ve iyi yürekli insanlarla arkadaş oldum. Bunların hiçbirinin maddi değerini ölçemem. 

Kişisel gelişim kitaplarında sürekli "sakın keşke demeyin" diye bir öğüt görürsünüz. Benim sanırım yıllar içerisinde iki tane keşkem oldu. Kafam az çok para işlerine basıyordu. Keşke erken yaşlarda borsa, kripto, inşaat, altın, dolandırıcılık vs. bir şeylerden para kazansaydım da ailemi maddi açıdan daha fazla rahatlatabilseydim. Babama karşı borcumu ödeyememiş gibi hissediyorum kendimi. 

Diğer keşkem ise; tanıdığım o iyi yürekli kadınlardan biriyle evlenebilecek cesareti kendimde bulabilseydim. Çünkü zaman geçiyor, yaş ilerliyor, eskisi gibi hayata toz pembe bakamıyoruz, tekrardan birilerine kendini anlatmak zor geliyor, tahammül eşiğin azalmış, bir şeylerin bir an önce olmasını istiyorsun. Bir yerlerde karşılaşıyorsun, o insanlar hayatlarını düzene sokmuş, yuva kurmuş, çocuk sahibi olmuş, borca girip ev almış, kredi kartına taksitle yurtdışına çıkmış, sosyal medyada örnek ve mutlu çift olarak yerini almış. 

Sen ne yapıyorsun? Yaşayamadığın hayatından dolayı acı çekiyorsun. Acı çekme konusunda tecrübe kazandığın için artık hissetmiyorsun bile. Aklına intihar eden arkadaşların geliyor. Zamansız ölen sevdiklerin geliyor. Sonra kendine kızıyorsun. İlker yaşasaydı muhtemelen iş hayatımdaki başarısızlığımı talihsizlik olarak nitelerdi. Menan yaşasaydı boşver abi, bak ben sevilmediğim için kendimi serin sulara bıraktım da ne oldu derdi. 

Hayata bir şekilde devam ediyoruz. On bir yıldır çalıştığım işimde artık eskisi kadar işe yaramayan ve her an gözden çıkarılabilir bir insanım. Yaşadığım mobbingin, stresin, saatlerce mesainin, kendimi geliştirmek için okuduğum binlerce kitap, eğitim ve sertifikalar hepsi boşunaymış. Eleştirmek, düşünmek, işini yapıp kenara çekilmek iş hayatında istenmeyen adam olmanıza sebep oluyormuş. Bunu biliyordum gerçi ama diğer türlüsü de içimden gelmiyordu. Patron kenara çekip, evet Murat senden olmayacak. En iyisi nasibini başka bir yerde aramalısın dediğinde omuzlarımdan büyük bir yükün kalktığını daha yeni yeni anlıyorum. Çünkü yıllardır kendimi değersiz ve niteliksiz hissettiğim bir yerde çalışıyormuşum. Kaybettiğim özgüveni tekrardan kazanmaya başladım. Hee şimdi bunları dedikten sonra Will Smith'in "The Pursuit of Happyness" filmindeki gibi başarı hikayesi yazacağımı beklemeyin. Benden yine de bi sikim olmayacağı aşikar. 

Belki hapse girme uğruna yazdıklarımı kitap olarak yayınlarım. Üç beş kişinin izlediği youtube videolarını çekmeye devam ederim. Hayatına dokunduğum bir avuç insana kitap gönderir, film tavsiye eder, belki birkaç da nasihat veririm. İbret alsınlar da benim yaptığım hataları yapmasınlar diye :) Neyse lafı çok uzattım ama zaten siz okuyun diye değil, kendimle dertleşeyim diye yazıyorum. 

Beni az çok tanıyorsanız "Nasıl Olunmaz" konusunda çok şey görebilirsiniz. İyi bir kariyer yapmak için bolca okuyun, kazandığınız parayla statü sahibi olun, sosyal medyada siyasi düşüncelerinizi ve hayat felsefenizi yazmayın. Karamsar, mutsuz, tatmin olmayan, ucube ve ezik bir insan olarak görülmek istemezsiniz. Kendinize bu kötülüğü yapmayın. İnsanlara mutsuzluğunuzu, hayal kırıklıklarınızı anlatmayın. Her zaman kuyruğu dik tutun. Konjonktür her an değişebilir. İnsanlar derin düşünen ve kendine ait bir fikri olan insanları tehlike olarak görür. Ortalama insana hitap edin. Kendinizi olduğunuzdan daha iyi gösteren fotoğraflar çekinin. Farkında olmadan insanlardan daha bilgili olduğunuzu ortaya çıkaracak konuşmalar yapabilirsiniz sakın ha dikkat edin. Ne akıllı olduğunuzu belli edip insanların kendilerini kötü hissetmelerine sebep olun, ne de kullanılıp atılacak kadar salak... Bu hayatta sizden daha başarılı olan insanlar sizden daha zeki, daha ahlaklı, daha çalışkan değil. Ya yanlış ata oynamışsınızdır, ya elinize gelen şansı değerlendirmemişsinizdir, ya da cenabetsinizdir bi abdest almakta fayda var. 

Tanıdığım hiçbir insan hayatından memnun değil. Ayda 500k maaş alan CFO'da şikayet ediyor, hayatının aşkıyla evlenip çocuk sahibi olan arkadaşlarım da. Burada önemli olan kendini gerçekleştirebilmek galiba. "Kendini gerçekleştirebilmek" bir kapitalizm tuzağıdır falan diyenleriniz olacaktır. Artık siz ne anlıyorsanız. Terfi almak için birilerinin taşşağını yalamamak, borç istemek için birilerine boyun eğmemek, bir cemiyette kabul görebilmek için olmadığınız biri gibi davranmamak ya da sevilmediğiniz bir insana kendinizi sevdirebilmek için ödün vermemek... 

Daha yeni Ayn Rand'ın "Hayatın Kaynağı" kitabını okuduğum için şunu diyebilirim. Howard Roark gibi olun. Ben farkında olmadan bu yaşıma kadar Howard Roark gibi olmaya çalışmışım o yüzden bi bok olamamışım. Evet belki hepinizden mutsuz ve yalnızım. Ama kafam hepinizden güzel. Sözlerimi Howard Roark'ın meşhur mahkeme sahnesiyle bitiriyorum. 

Ben bugün, hayatımın tek bir dakikası üzerinde bile hiç kimsenin hakkı olmadığını söylemeye geldim. Enerjimin de. Başarılarımdan herhangi birinin de. Kim böyle bir iddiada bulunursa bulunsun, sayıları ne kadar kalabalık, ihtiyaçları ne kadar büyük olursa olsun.
Buraya gelip, başkaları için yaşamayan bir insan olduğumu söylemek istedim. Bunun söylenmesi gerekiyordu. Dünya bir fedakarlık alemi içinde yok oluyor. 
Buraya gelip, kişinin dürüst ve yaratıcı ürünleri, her türlü hayırseverlik girişiminden daha önemlidir, demek istedim. Aranızda bunu anlamayanlar, dünyayı mahvedenlerdir.  
Buraya gelip kendi şartlarımı ortaya koymak istedim. Başka şartlarla var olmak istemiyorum. İnsanlara karşı, bir tek sorumluluk dışında, başka hiçbir sorumluluk kabul etmiyorum. O sorumluluk, özgürlüklerine saygı göstermek, köle toplumuna katılmamaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Karıncaların Günbatımı

 Bugünkü yazının başlığını yakın zamanda okuduğum ve aslında okumakta çok fazla geciktiğimi düşündüğüm bir kitaptan çaldım. Eğer bir yazar o...